23 Mart 2019 Cumartesi

13th Thessaloniki Cup 2019

Merhaba Arkadaşlar,

Bugün bu satırları maalesef hasta olarak yattığım yataktan yazıyorum.

Başlıktan da anlayacağınız üzere bu yazımın konusu "13th Thessaloniki Cup" ve bir kaç parça da etkinlik sonrası Türkiye'de geçen talihsiz anılarımla ilgili.

Yolculuğum gecenin 2'sinde Liverpool'dan Manchester'a "Somali asıllı olup, Hollanda'da büyümüş olan ve şu anda İngiltere'de taksi şoförlüğü yapan" bir kişinin arabasına binerek başladı.
Dışarıda hava felaket durumda, çok sağlam bir yağmur ve fırtına var. Ancak şoförümüz için bunlar ne ki !
Bu arada uçağımın kalkış saati 06:20 !
Şoför arkadaşım muhteşem hava şartlarına rağmen 180km/h ile gitmekte ısrarcı. Yolun düz veya virajlı olmasını da çok sallamıyor. Bir de konuşkan çıktı tabi, … tabi ki!
Arada arkaya bakarak filan konuşuyor, gülüyor anlattıklarına … en sonunda beklediğim şeyi söyledi.
"35dk içinde Manchester havaalanında oluruz" …. hah !
"Uçağım 6 da kalkacak, acele etmemize gerek yok" dedim.
"No problem" dedi kendileri ve daha da hızlandı. Aferin bana :)

Bir adet orta boy valizim ve Tozando'dan alınmış seyahat için özellikle üretilmiş bir bougu çantası ile havaalanına çeşitli dua, büyü, adaklar ve ayinler eşliğinde varabildim. Ve bu kısmı şaka değil, adam arkaya bakıp bakıp bir şeyler anlatmasın diye uyuyor taklidi de yaptım.

İngiltere'de bir çok havayolu firması var, uygun fiyatlı ve diğerlerine nispeten daha iyi şartlara sahip olan firma "EasyJet".

Bizim ülkemiz bir çok konuda kendini ileride zannediyor ya, bazen buradaki yaşama ve ilginç teknolojik detaylara bakıyorum da , ……. yok yok, İngilizler teknolojiyi sanki daha verimli kullanıyor.

Bavul teslimatı için ayrılan bölge de bir çok küçük tartıları olan bilgisayarlar var.
Görevli kişi, size bir yer gösteriyor ve yakınınızda bekliyor ( olurda beceremezsen diye),
siz valizinizi tartıya koyuyorsunuz ve telefonunuzdaki uçuş kartınızı ekranda okutuyorsunuz.
makine bilgileri işliyor ve yandan bavulunuza yapıştırmak için etiket çıkarıyor.
Bu işlemden sonra bavulunuzu alıp yükleme bandına bırakıyorsunuz o kadar.

Havaalanı güvenliğinden ilk defa vücut taraması yapan kabine sokulmadan geçtim. Hatta bence ilginç olan, gördüğüm herkesi o kabine soktular. Sıra bana gelince yandan geçmemi istediler. İlginç.

Havaalanına tabi o kadar erken varınca bir çok dükkan ve restoran kapalı oluyor. Bu gibi bir sürpriz gelebilir başıma diye yanıma bir şeyler almıştım.

Restoran bölümünde uçuş bilgilerinin yazılı olduğu tabelayı ve üst kata çıkan yürüyen merdiveni de gören bir noktaya oturdum.

Bir noktadan sonra içeri giren insanların sayısında önemli bir artış, kapalı olan dükkanların çoğu da yavaş yavaş açılmaya başladı.

Manchester havaalanı gerçekten de orta İngiltere'nin en sık ve yoğun kullanımına sahip havaalanı.
Ve İngiltere ise, neredeyse her milletten insanların yaşadığı bir ülke, ki Birleşik Krallık dediğiniz zaman içinde İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda var. Bu da demek oluyor ki, kendi içinde bile farklı kültürlere ve bize göre garipliklere sahip davranışlar mevcut.

İşiniz filan olmasa aslında şöyle tam bir gün orada oturup insanları inceleyerek geçirmek isterdim. Gerçekten çok eğlenceli anlara şahit oldum.

Gelinlik giymiş ama alt tarafı neredeyse sıfır mini olan iri yarı bir İngiliz adam ve ona her yönden ıslıklar çalanlar. adamın ise tek derdi "aman götüm görünmesin daha fazla" olacak ki, altındaki minicik püsküllü parçayı aşağı çekiştirip duruyor.

Beyaz üzerine irili ufaklı siyah beneklere sahip bir takım elbise giymiş bir adamın gayet normal bir şekilde yürümesi.

Gerçekten inanılmaz şeyler vardı.

Uçağa bindikten sonrasını pek hatırlamıyorum, gözlerimi kapattım ve Selanik havaalanına yaklaştık anonsunu duyunca gözlerimi açtım.

Aman allahım, dışarısı parıl parıl, güneş nasıl ısıtıyor. Hava gerçekten şahane.
Uçak yere indikten bir süre sonra binanın yanındaydık, gerçekten de küçük bir havaalanıymış.
Bagajlarda çıkınca arkamdaki kapıdan kendimi dışarı attım ve önümde taksi duruyordu.

Taksici bey ile etkinliğin yapılacağı salonun adresini vermekte başta sıkıntı yaşıyordum ki, "met?" dedi. Laaaggnnn… evet !
10 dakikalık bir otoban ve kısa bir şehir içi güzergahından sonra yaklaşık 18 Euro'ya vardım.

Salona girince şansıma öğle arası denk geldi :) Walla şanslıyım.
Hemen türbinlerde giyinip kendimi sahaya attım. :)

2 Saatlik bir çalışma ve keikodan sonra yorgun bir vaziyette konaklama yapacağımız eve yürüdük.
Ama ben neredeyse 3 saatlik bir uyku ve yoğun bir yorgunluk içinde olduğumdan ötürü yemekten sonra akşam çalışmasına katılamadım.

Ertesi gün yani 16 Mart cumartesi sabahı çok önemli bir gün benim için aynı zamanda, çünkü bugün öğleden sonra 5.Dan sınavına gireceğim.

Ama sınavdan önce bireysel turnuvalar yapılacak, bende hakem kıyafetim üzerimde jilet gibi ortalıkta dolaşıyorum. … Ama … bir terslik var … sol böbreğimde ufak bir ağrı var.

Biraz su içtim, bir yerlere geçip oturdum, ...yok bu hafiflemedi bile. henüz içbir şey başlamamışken hocamdan izin alıp eve döndüm. Yoldayken ağrım git gide daha çok arttı. İki büklüm vaziyette bir süre tuvalette oturdum.
Sonra aklıma "Sıcak su dolu küvet" fikri geldi. Allahtan turnuvaya katılmayan ekipten bir arkadaşım evdeydi. Küveti doldurdum ve içine uzandım. İlk başlarda çok iyi gelmişti ve yaklaşık 45 dakika boyunca iyi hissetmiştim. Ağrının tamamı gitmemiş olsa da gene de hafiflemişti.
Ama bir anda cidden korkunç bir ağrı ile küvetten kendimi taş zemine attım.

Ne kadar bir süre orada yattığımı bilmiyorum ama ıslak bir vücut ile taş zeminde kaskatı yatmak ileride başıma iş açacaktı.

Arkadaşımı çağırıp ondan yardım etmesini istedim. Pasaportumu almasını ve bir taksi çağırmasını rica ettim.

Sağolsun çok kısa bir sürede geri geldi ve etkinliği yapan dostumuzun eşi de arabasıyla aşağıda bekliyormuş. Beni apar topar bir hastaneye götürdüler.

Yunanistan'daki diğer hastaneler ne durumda veya nasıl görünüyor bilmiyorum, ancak bu gittiğimiz hastane bana İstanbul'da 30 yıl önce gördüğüm hastanelere benziyordu. Şaka değil !

Sıramız gelince çok şükür İngilizce bilen bir doktorun muayenesi ile bana böbrek taşının ağrısını aratmayacak güçte 2 ağrı kesici (ironik ama durum bu) iğne yaptılar.
Ben bir yandan kıvranırken, diğer bir yandan da sınav kaçta? yetişebilecek miyim ? Sınava yetişsem de çıkabilecek gücüm olacak mı? diye saçma sapan dertlerim var. "Allah başka dert vermesin" bunun da buraya yazayım.

Ardından ultrason cihazı ile taşlara bakacağım dedi doktor, Böbrekler bilirsiniz ki vücudun arka tarafında, ben sırt üstü yatıyorum. Doktor da cihazı önden arkaya doğru tüm gücüyle sokarak böbreğime ulaşmaya çalışıyor. Zaten biraz daha uğraşsa o da olurdu.

Sonrasında İdrar tahlili istendi. Onu da nasıl yaparım derken oldu.

En son olarak ise röntgen çekildi.

İğnelerin etkileri yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı, artık bir parça daha dik durabiliyordum. Ayrıca her halde vücudumun kasılması da azalmış olacak ki acıktığımı hissetmeye başladım.

Hemen oralardan tost alındı, içecek alındı. Biz hala sonuç bekliyoruz. Sınav saati duyuruldu ve bir saat sonra başlayacakmış.

Test sonuçlarını alıp, doktora göstermemiz ve hastaneden ayrıldığımız da sınava tam olarak 25 dakika vardı.

Salona girerken fark ettim ki, bacaklarımda hiç güç yok ve tüm vücudum ağrıyor.

Hakama ve Gi önümde duruyor ama ben onları nasıl giyeceğim endişesi yaşamaya başladım. Çünkü Hakama'nın kuşakları böbreklerin oldu yerden geçiyor.

Saçma bir şekilde gevşek gevşek giyindim. Salona bir geçtim ki, o ne !

Lan herkes hastanelik olduğumu duymuş neredeyse. Gören , geçen geçmiş olsun diyor. Sınava girme diyor, eve git diyor.

Aslına bakarsanız sınava girmekteki tek amacım geçsem de, kalsam da ne eksiklerim var onları öğrenmekti.

Toplam 6 kişi 5.Dan sınavına giriyoruz. Normal sıralamada ufak bir yaş hatası yapılmış o yüzden 503 ile 504 yer değiştirmişler. Ben şahsen 505 olarak ağrılarımı jüriye belli etmeden oturma derdindeyim.

Neyse ilk grup maçlarını tamamladı ve ben ikinci grubun ilk maçı için yerimi aldım. Karşımda 504 numara ile yıllardır güzel bir dostluğum ve Türkiye'de güzel işlere imza attığımız "Kendo Camp" ekibinden Metin Onarcan arkadaşım var. Maçımız bana göre güzel geçti.
grubumuzun üçüncü üyesi Malta'dan bir başka arkadaş.

Gerçekten çok zorlandığımı itiraf ediyorum. Çünkü karşımdaki kişi "küçük Men" yapamıyor.
(şimdi diyeceksin ki, "Nasıl geçmiş 4.Dan'ı" …. ben ne bileyim)
Neyse bu maçta bir şekilde geçti ve yerime oturdum.

Ardından katalara başlanmadan ve sonuçlar da yayınlanmadan salonu boşaltmamız ve yan salona geçmemizi rica ettiler.

Biz elimize sonuçları bilmeden bokkenleri aldık ve geçtik. Sınav jürisinden "Delepiere Sensei" uzaktan bize "DO'ları çıkarın" işareti yapıyor.
Ama biz geçtik mi ki ??? Metin'e "abi , hoca DO'ları çıkarın diyor"
"Geçtik mi ki ?"
"Bilmiyorum ki!"
Hoca tekrar işaret ediyor bize masadan ısrarla. Ve bizde çıkardık tabi.
Ve sonuçlarda duvara asıldı.
da... da.... daaaaaaa…..

Kalmışız.

Kendo, hayatın farklı bir yansımasıdır.

Hayat içinde de başarılarınız olur, ama aynı zamanda başarısızlıklarınız da olur. Önemli olan tek nokta her ikisinden de gelecek için ders çıkarabilmek.

Biz bir elimizde bokkenler, diğer elimizde DO ile salondan çıktık. Arkadaşlarımız üzgün ve şaşkın. Bence sorun yok. Ben elimden geleni yaptım. Ama yeterli değilmiş diyorum. Tek derdim Hocamın söyleyeceği sözler neler olacak diye.

Sınavın bitmesini bekledik bir süre ve sonrasında ilk olarak hocam dışarı çıktı ve tabi ki soluğu yanında aldım. Bana kızacak veya eleştiride bulunacak diye beklerken çok güzel şeyler söyledi.
6 jürinin 3 oyunu aldığımızı söyledi. Sonra da diğer jürilerin sebeplerini öğrenmemi rica etti.

bir sonraki jüri üyesi Michel Guentleur Sensei, ilk izlenimim keyifsiz duruşuydu. Bana geçer oy verdiğini bildiğim halde bir şey söylemekten kaçındı.

Sonra Delepiere Sensei ile karşılaştık, ben daha bir şey  demeden çok üzgün olduğunu söyledi. Geçtiğimizden çok emin olduğu içinde DO'larımızı çıkarmamızı bu yüzden istediğini belirtti.

Sonra ise geçer oy vermeyen hocalar içeriden çıkmaya başladı, komik ama sanki aralarında böyle anlaşmışlar gibi geldi.

İlk önce Wolfs Sensei ile görüştüm, "Rei çok güzel, Kamae çok güçlü, Seme de aynı oranda çok güçlü ama MEN vuruşun diğerleri kadar kaliteli ve güçlü olmadığı için geçer oy veremedim" dedi.
Açıkçası yapılan yorumdan tatmin olmuştum. Haksız da değildi ayrıca ben bile sınavdan çıkarken aynı hisse kapılmıştım.

Sonrasında Inoue Sensei ile görüştüm, ( bunu yazmam şart, bazıları Inoue sensei için sınavda uyuyordu sanki demişti, bende saçmalamayın dedim haliyle) hoca basit olarak şöyle konuştu " Toplam 2 kişiye geçer oy verdim, çünkü herkesin sadece Shotachi kısımlarını izledim, gerisinin ne kadar güçlü olduğu önemli değil" dedi.
…… bir şey diyemiyorum, çünkü diyebilecek seviye de değilim.

En son olarak ise Arabadjiyski Sensei'ye ufak ufak yaklaştım. İçimden de bakalım şimdi ne çıkacak derken, "Keiko-Gi'nin kolları çok kısa" dedi. Yüzüne baktım …. biraz daha sessizce baktım ve tekrar "evet, keiko-gi'nin kolları kısa" dedi. Kesin yanlış duyuyorum …. "Kaeshi-Do yaparken güzel yapıyorsun ama sanki 2 hareket gibi görünüyor, tek hareket olsa daha iyi olur" dedi şimdi de, ….eeee. başka ??? ...son olarak ise "Keiko-gi'nin kolları kısaydı" dedi.
!?@!?@!%?!!
….. bende teşekkür ederek yanından uzaklaştım.
(Bilgi : aynı keiko-gi ile hem 3.Dan hem de 4.Dan sınavını geçtim)

Kafamda duyduklarımı tartarak arkadaşlarımızın yanına döndüm. Herkes neden kaldığımı merak ediyor tabi ki.

……. teknik anlamda kimse bir şey demedi. ….. ne rei için, ne kamae için, ….. ne de Seme için kimse bir şey demedi. Vuruş da yapmışım. Ben şimdi son jüriden keiko-gi'nin kolu kısa diye mi kaldım ve bunu nasıl söylerim diye düşünüyorum.

Ama mecbur söyledim.

Her şeye rağmen bu sınav tecrübesi de bana bir şeyler kattı elbette.

Akşamımızı hep beraber taverna da geçirdik, ilerleyen saatler de aramıza Belçika'dan İsmail (Bozok) arkadaşımız da katıldı. O günün başarılı isimlerindendi. 503 numara ile sınavından başarıyla çıktı. Buradan tekrar tebrik ederim :)

Sohbet, muhabbet, …… derken bir günü daha bitirdik ve evimize döndük.

17 Mart Pazar günü, bugün benim doğum günüm. Ayrıca Kendo'ya başlayalı tam 16. senemi de doldurmuş oluyorum. Şems, sende aynı şekilde !

Bugün etkinlikte takımlar müsabakası yapılacak.

4'lü bir gruptayız yani ilk iki içine girmemiz yeterli. Sıralamamızı yaparken son derece profesyonel ve üstün taktik becerilerime dayanarak yapmak istedim. ve ;

"Kim hangi sırada olmak ister?" diye sordum. ( Çok mantıklıyım )

Ekibimizin en genci ve en uzunu olan Ata ilk sahaya çıkan olmak istedi.
Ardından Feyza arkadaşımız son çıkabileceğini belirtti.
Doğukan "ikinci çıkarım." dedikten sonra güzel eşim ve ben kaldık geriye.
Ezgi üçüncü, bende dördüncü olarak çıkacaktık.

İlk maçımız İsmail arkadaşımızın da yer aldığı Karma bir takımlaydı. Maç sonucu beraberlik.
İkinci maçımız Furyo dojosuna karşıydı. Güçlü bir ekipti ve yenildik.
Son maçımızı da Atrapos Dojosuna karşı yaptık. Yanlış hatırlamıyorsam yendik. Kaza olmalı.

Maçlar öncesi her zaman söylediğim şeyleri tekrarladım. "Eğlenin, kazanmanız şart değil"

Ve gerçekten de çok güldük ve eğlendik.

Etkinlik bittiğinde ben her ne kadar büyük bir bölümüne girememiş olsam da arkadaşlarım güzel bir seminer geçirdiler.

Güzel eşim Ezgi Aşnaz , Bayanlar Bireysel Müsabakasından 2. olarak ayrıldı.
Genç Ata ise, Erkekler Bireysel Müsabakasından Figthing Spirit aldı. Ata'nın değişi ile "Fight Spiring"

Artık Türkiye'ye dönme vaktimiz geldi.

….. devam edecek !








 
   

2024 Edinburgh Kendo Seminar - Sakın Kaçırmayın !!!

Merhaba Arkadaşlar, Bilen veya araştıran arkadaşlarımızın severek takip ettiği çok keyifli bir kaç blog'tan biri olan '' Kenshi ...