12 Ağustos 2019 Pazartesi

BKA 2nd International Kendo Summer Seminar 2019

Herkese Merhabalar,

Bu seferki yazımda sizlere hafta sonunda katılmış olduğum "BKA 2nd International Kendo Summer Seminar" hakkında bilgiler vereceğim.

Seminerin adından da anlayacağınız üzere ikinci kez düzenleniyor, uluslararası olduğunu ifade ediyor , kendo içeriyor ve yazın gerçekleşiyormuş.
Ki, en komik bölümü "yaz" oluşu, çünkü İngiltere'deki bu mevsim problemi cidden önemli.

Perşembe gecesi otobüs ile Londra'ya doğru yola çıktım. Evet, komik ama otobüs ile gittim.
Neden mi ?
Çünkü, Uçak bileti inanılmaz pahalıydı. Şöyle kısa bir örnek veriyorum;
Liverpool - Milano - Liverpool : 30 Pound
Manchester - Londra - Manchester : 130 pound
Neden Trene binmedin paşam ?
Çünkü Tren ile 3 aktarma yapmam gerekiyordu ve gidiş dönüş toplamda 120 pound'a geliyordu.
Evet tren toplamda 3 saatte varmış olacaktı ama bu paraya değmez.

Londra'da otobüsten indikten sonra taxi ile en yakın tren istasyonuna geçtim. Ve şansıma 3 dk sonra "Guildfort" yönüne kalkan trende gelmiş oldu. Yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Guildfort istasyonunda indim ve tekrar taxi ile seminerin yapılacağı "The University of Surrey" topraklarına vardım.

Gerçekten çok ama çok güzel bir üniversite kampüsü ve içerisinde çok güzel bir spor kompleksi var.

BKA yani "British Kendo Association" Avrupa'daki en eski kendo kurumlarından biri ve gerçekten de işlerini yaparken hem dikkatliler hem de düşünceliler.

Üniversite alanına girer girmez, neredeyse her köşede seminere ait yön ve uyarı tabelaları bulunuyordu.

Spor salonunu bulamama şansınız yok zaten.

Etkinlikten önce zaten ön bilgileri içeren kısa ve görseller içeren mailler yolladılar.

Spor salonu girişinde 2 ayrı masa hazırda beklemekte, birinde giriş onayınızı yapıyorken, diğerinde aracınız için gene ayrı bir kayıt açıp, park yerinizi sabitliyorsunuz. Bu araç konusu özellikle İngiltere gibi bir ülkede çok önemliymiş onu görünce anladım.

Çünkü hemen hemen herkesin iyi veya kötü bir arabası var. Ve benim gibi henüz yeni geldiyseniz ve henüz aracınız yoksa gene bir şekilde herkes yardımcı oluyor.


Afişte de göreceğiniz üzere seminerin hocaları 2 tane 8.Dan Hanshi'ydi.

Mitsuru Hamasaki Sensei 8.Dan Hanshi (Tokyo - Emekli Metropolitan Polis Kendo'nun Hocası)
Yasuo Suzuki Sensei 8.Dan Hanshi (Wakayama)

Bu iki hocanın dışında ise,

John Howell Sensei 7.Dan Kyoshi,
John O'Sullivan Sensei 7.Dan Kyoshi
Gary O'Donnell Sensei 7.Dan Renshi 
Hiyama Yasuyuki Sensei 7.Dan Renshi 

gibi diğer değerli hocalarda seminer ve sınav jürisinde bulundular. Elbette ki İngiltere gibi bir ülkede 6.Dan ve 5.Dan gibi seviyelerde bulunan bir çok eğitmende bulunuyor. İsimlerini o yüzden tek tek veremiyorum …. çünkü bir çoğunun ilk adını bilmiyorum …. walla. Kusura bakmayın.

Seminer ilk olarak Perşembe akşamı başladı, ben özel sebeplerden bu çalışmaya katılamadım ancak öğrendim ki yaklaşık 40 kişilik bir ekip çalışma yapmış.

Ben cuma sabahı, karga bo… nu yediği saatlerde vardığım için, erkenden hazırlandım ve salonda hazır bulundum. Tesis kalitesi beraberinde bir çok imkanı da getiriyor tabi ama en önemli nokta , koskoca bir salonun zeminin çok sağlıklı bir esnekliğe sahip olacak şekilde parke ile kaplı olmasıydı.

Cuma günü yaklaşık 80 kişiydik, Açıkçası ukalalık yaptığımı ve "Kendo Camp" ile karşılaştırdığımı söylemekten utanmıyorum , o an aklımdan " bizim en yüksek sayımız 126 kişiydi" dedim.
Ama tabi insanoğlu faktörü var, bu sene 30 kişiyi geçemeyeceğimizi görünce maalesef iptal etmek zorunda kaldık.

Tüm seminer günlerinde ilk 2 saat Kata çalışıldı. 
Bu size sıkıcı veya anlamsız gelebilir. Ama neden bu kadar üzerine düşüldüğünü zaman geçtikçe daha kolay anlayacaksınız. Ayrıca 2 tane 8.Dan hoca en çok bu konuda çok hassas olduklarını özellikle de söyleyince , bir kez daha düşünmeniz gerekiyor.

Sonrasında , temel rei-ho ve seiza'ya oturuş, kalkış gibi konular anlatıldı. Evet her gün bunlar tekrar edildi.

Ardından 13:30 a kadar öğle arası verildi. Öğle araları keyifli oluyor aslında, ama daha çok havadan sudan konuşulsaydı keşke dedim. İnsanlar sürekli kendo hakkında konuştular, sürekli sınav hakkında konuştular , konuştular , konuştular ….. ulan zaten 5.dan sınavına gireceğim, sinir stres tavan yapmış, gevşemeye çalışıyorum …. yok yahuu … deliricem artık. Neyse..... (nefessss) …. evet, nerede kalmıştık.

hah !

Öğleden sonra yalnızca shinai ile partnerinizle eşleşip her halde 1 saat kadar "Kirikashi" çalışıldı.
Sonra "Uchi-komi keiko" gene 1 saat boyunca çalışıldı elbette.

15 dakikalık bir ara ve Bougu komple giyildi ve tekrar "Kirikashi" , "Men-Uchi" , "Kote-Men-Uchi" çalışıldı.

15 dakikalık ara ve "Uchikomi- Keiko" , "Kakari-keiko" ve "Mawari-Keiko" ile seminerin gün akışı devam etti. Sonra papaz içeri girip son duamızı okudu, "gömün bunları" dedi ve çıktı.

Diyemiyorum, çünkü bitmedi.

10 dakikalık çok kısa bir ara sonrasında ise herkes kendi seviyesinden partnerlerin olduğu gruplar içerisinde 5'er tane "Sınav keikosu" yapıldı. 

Son olarak ise, tüm seminer boyunca beklenilen an olan "Hocalarla çalışma imkanı" anı geliyor. Bu bölüm maalesef 1 saat ile kısıtlı oluyor.

Cuma ve cumartesi günlerinin genel programı yukarıda anlattığım şekilde geçti.

Ben cumartesi akşamı "Sayanora Parti" için kayıt olmadığım için üniversitenin yurtlar bölümündeki bir binayı komple bize tahsis ettikleri şahsıma ait süitimde geçirdim. Evet, odalar tek kişilik ve çok güzeldi. Her oda da banyo var, her katta çok büyük bir mutfak var, ki içerinde her türlü cihaz mevcut, yeterki bir şeyler yapmak ise.
Odalardaki internet o odaya özel, yani kimseyle paylaşmak zorunda değilsiniz. Süper walla.

Cumartesi günü odamda kendi kendime "Pizza + Film" partisi yaptım. Pizza Hut'tan sipariş verdim, nostaljik bir anı olarak ilk "Mumya" filmini açtım, güzel güzel odamda takıldım. Sonra başka bir film açayım dedim ama saat biraz geç olmuştu ve ertesi gün yani pazar günü çok önemli bir sınavım var diyerekten yatağa girdim. 

……..

evet uymadım ne olmuş yani. Sabaha kadar sanırım, rakibim şunu yaparsa ben bunu yaparım, o böyle yaparsa ben şunu denerim, o bana vurursa önce ben ona küserim … gibi düşüncelerden sonra iyice saçmalayıp, rakip men vurmak isterse, geri çekilir tsuki yapar, sonra yaku-do yaparım gibi fantezilere kadar gittim. 

Neyse, sabah çok kötü bir şekilde uyanmadım Allahtan ama , gene de süper dinlenmişte değildim.

Güzel bir kahvaltı sonrası oda anahtarını teslim ettik, salona geçtik, diğer günlerde olduğu gibi çalışmaya kata ile başladık. Sonra Uchikomi-keiko , Kakari-keiko ve gene sınav keikosu yaparak günü tamamladık.

Öğlen 12 de seminer resmen bitmiş oldu. 

Seminer boyunca kendimi şanslı hissettim. Özellikle cumartesi günü partner sıkıntı yaşanırken bana eş olarak Gary O'Dannoll sensei eş oldu. Gerçekten harika bir deneyimdi. Bir önceki seminer esnasında kendisi ile tanışmıştım ve yapmış olduğu kendo'yu çok beğenmiştim.

Bu seminerde partner olmamız ve sürekli olarak olumlu bir şekilde bana yorumlarıyla destek olması beni çok çok mutlu etti.

Sınav !

Sınav kayıtları 13:30 da başlanacağı bildirildi, ama ben sanki sınav oymuş gibi heyecandan ve gerginlikten ölüyorum. Kayıt olduğumda , masadakiler "sakin ol, başaracaksın" dediler.

Sınav saat 14:30 da başlanacak, ama ben o 1 saati nasıl ve nerede geçireceğimi bilmiyorum.

Neyse ki, seminer esnasında tanıştığım bir kaç 5.dan yoldaşı ile bu süreyi birbirimiz daha fazla nasıl gerebiliriz oyunu ile çözdük. İyi de eğlendik doğrusu.

İtalya'dan İngiltere'ye eğitim amaçlı gelmiş Luca ile bir çoğunuzun tanıdığı Andy Fisher'ın eşi ile neredeyse tüm sınavları birlikte izledik.

Bitmiyordu yarabbiimmm…

En son Yondan (4.Dan) sınavları başlamak üzereyken tüm eşyalarımızı da yanımıza alıp yan salona geçtik. Bu yan salon tüm gün bizler için ayrılmıştı. Dileyen sınav süresi içerinde orada birbiriyle keiko yapabilir, dileyen uyuyabilir , sınava girecek olanlar ise kapıya yakın bir alanda topluca hazırlanıp, hep birlikte numara sırasıyla buradan geçebilir.

Ben, kişisel (ruhani) hazırlıklarımı yaptıktan sonra elimden geldiğince düzgün bir şekilde giyindim. İçimizden bazıları ısınmak için eşleşti ve çalıştılar.
Ben o zamana kadar sıradaki kişilerden önümdeki ve arkamdakinin kendolarını görmemiştim. 
Walla görünce de çok mutlu da olmadım. Benim numaram şanslı "507"
Önümde 506 ve 508 çalışıyorlar. Ki, 508 sanırım bilinen ve tanınan bir hocaymış.
506 deli gibi hızlı men vuruyor yarabbim.
508 ise, süper bir şekilde içeri girip çok rahat men vuruyor.

İnsan çok garip bir yaratık walla, o an kendi kendime "yahu benim burada ne işim var" dedim walla.
Ben bu adamların yakınından bile geçemiyorum. Ciddi ciddi onları izlerken şöyle düşündüm "acaba sınava girip rezil olmasam mı?" . 

Zaten sinir stres tavan durumdaydı tüm gün, bir de rakiplerin çılgın vuruşlarını görünce insanın morai iyice kötüye gidiyormuş.

Ama doğrusu kendimi şu şekilde motive edebildim o son dakikalarda, O'Dannoll Sensei ve Howell Sensei seminerin kapanışından sonra yanlarına gittiğimde, sınavım için tavsiye istemiştim. Ve her ikisi de "Kendi bildiğin kendo'yu yapmanı öneririm, sakın bunun dışına çıkmaya çalışma" demişlerdi.

Sanki , aklımdan nelerin geçebileceğini fark etmişlerdi. Çünkü, 506 ve 508 numaralı arkadaşları izlerken "hmm.. bana böyle bir hamle yaparsa ben ona şöyle karşılık vermeliyim" gibi gibi düşünceler geçmişti.

Ama sonra geriye dönüp düşününce ve üzerine hocam Lancini Sensei'nin "Kendine güven yeter" sözlerini hatırlayınca, her şeye rağmen bildiğim kendoyu göstermek için sınava gururla çıkmaya karar verdim.

Sonuç 



Evet sınavımdan bir şekilde de olsa başarıyla ayrıldım.

Şimdi buradan, 17 yıl içerisinde çalışma fırsatını elde ettiğim herkese çok çok teşekkür ederim.  






Kendinize çok iyi bakın. 

Saygılarımla



21 Temmuz 2019 Pazar

BKA Midlands (Stoke) Seminar

Merhaba Arkadaşlar,

Liverpool - İngiltere - Birleşik Krallıktan … off , ne çok şey kullanıyorlar, neyse selamlar.

Buraya geleli 7 ay oldu ve gerek özel işlerim gerekse işim sebebiyle bir dünya seminere katılma şansını değerlendiremedim.

Cidden bir çok seminer veya turnuva organizasyonları yapılmakta ve vaktiniz varsa gitmek isteyeceğiniz bir keyif boyutunda güzel mekanlarda yapılıyor.

Adamların toprakları o kadar yeşil ki, bizim müteahhitler görse üzüntüden kendilerini öldürürler :D

Neyse, Liverpool şehrine 1 saatlik uzaklıkta bulunan "Stoke-On-Trent" şehri (evet adı bu) güzel bir organizasyona ev sahipliği yaptı.

İki günlük etkinlik içerisinde; seminer, hakemlik eğitimi, kata çalışması ve 4.Dan'a kadar sınav var.

Seminerin konu başlığı "What is Ippon"

Kesinlikle çok başarılı bir bakış açısı ile organize olunmuş ve mantıklı bir hedef gözetilerek gerçekleştirildi.

Programdan göreceğiniz üzere 3 farklı seviye grubunda eğitim verildi. Her grubun başında mutlaka bir 7.dan eğitmen vardı. Asistanları da ya 6.Dan ya da 5.Dan eğitmenlerdi.

Ben seminerin sadece ilk gününe katılmak zorunda kaldım, ama gerçekten de çok faydalı bir seminer oldu.
Hem bölgede yaşayan kendocu arkadaşlarla tanıştım (o konuda iyiyim), hem İngiltere kendosunda öncülük eden eğitmenler tanışıp çalışma fırsatı yakaladım.

Özellikle Gary O'Donnell Sensei ile tanışmak beni çok mutlu etti. Kendisi İngiltere'deki Kendo'nun yönetici, sorumlusu,...her şeyi.

Çok güzel bir kendosu ve gerçekten güzel bir kişiliği var.

Aşağıda seminerin eğitmen listesini görebilirsiniz.

 John Howel Sensei (Mr) Korosho, Kyoshi Nanadan  Tsubaki Kendo Club •
 O’Sullivan Sensei (Mr)  Hyoshojo, Kyoshi Nanadan Reading Kendo Club •
 Gary O’Donnell Sensei (Mr) Hyoshojo, Renshi Nanadan Do Shin Ken Yu Kai •
 John Hepburn Sensei (Mr) Hyoshojo, Renshi Rokudan Skyedokai Kendo Club •
 Malcolm Goodwin Sensei (Mr) Hyoshojo, Rokudan Nagamitsu kendo club •
 Andy Fisher Sensei Rokudan Manchester Kendo Club


Seminer Programı ise,






Seminerin son bölümlerinde ilginç bir durum yaşadım,
Evet, …. sanırım bunu sizlerle paylaşacağım …. yaşlıyım :(

Kata için ayrılan süre başlarken, bir anons yapıldı ve "40 yaş ve üzeri herkes gelsin" dediler.
Şimdi şunu düşüneceksiniz, "ulan kendo gibi bir sporda kaç tane 40 yaş üstü olabilir ki ?"
kardeşim burası İngiltere ! memlekette spor yapmayanı dövüyorlar zaten. Kimsenin yaşını daha tutturamadım. 
Birini görüyorsunuz aklınızdan "en fazla 30 civarındadır" diyorsunuz, eleman 45 yaşında çıkıyor.

Biz bir toplandık, ben diyorum ki kendi kendime "en yaşlı 4. veya 5. kişiyim herhalde".... anaaa…. sondan 3. oldum. 14 kişiyiz zaten toplasan. En yaşlımız hoca 70 yaşında zaten, İnanamadım !!!

Öğrenciler içerisinde en yaşlı olan 65 yaşındaymış …. ayıp yahu. Nasıl moralim bozuldu anlatamam.
Yolda dönerken bir ara kendi kendime bu konuda düşünüyordum ve arkadaşa doğru hafif yüksek sesle çıkıştım "ben yaşlı değilim" diye :D
Eleman da grubun sonuncusuydu , o da başladı gülmeye zaten.

Ama neden böyle bir grup kurduklarına gelince !!! hehehe burası çok güzel ve nazik bir düşünce işte.

Uzuuunnn seneler nasıl kendo yapabilmeniz nasıl hareket etmeniz gerekebileceği üzerine bir eğitimdi. Açıkçası eğitimin içeriğini ve düşünme şeklini çok beğendim. Ve doğrusu takdir ettim.
Sizin "yaşlandım ben , artık kendo yapamam" fikrinden kurtulmanızı ve ne şekilde efektif bir şekilde devam edebileceğinizi anlattılar.

Walla aferin adamlara !

En kısa sürede tekrar görüşmek dileği ile.







10 Nisan 2019 Çarşamba

Sonunda "İtalya"ya da gittim. (1-4 Nisan 2019)

Merhaba Arkadaşlar,

Yıllardır defalarca bilet alıp, ya mecburi sebeplerden o biletler yandı ya da vize alamayıp pasaporta uzun uzun bakmalar neticesinde İtalya'ya Google Maps üzerinden gıpta ile ziyaretler etmeye alışmıştım.

Ama … hahahahaha … sonunda gittim ulan.

Gençlik yıllarımdan beri gerek tarihini, gerek damak lezzetini ve coğrafyasını sevdiğim bir ülke olan İtalya her zaman merak ile gitmeyi beklediğim bir ülke oldu.

Üzerine organizasyonunu yıllardır yaptığımız "Kendo Camp" etkinliği için bu yıl 8. kez ülkemize gelecek olan sevgili hocam Livio LANCINI (7.Dan Kyoshi) Sensei ile tanışınca , İtalya çok daha önem kazandı.

Velhasıl, ikinci bir ülke vatandaşlığı ile birlikte İngiltere (Büyük Britanya , Birleşik Krallık) de çalışmaya başlayınca imkanlarda ilginç bir şekilde önünüze çıkıyor.

Belki daha önce de bahsetmiş olabilirim. Ama tekrar yazmaktan elim aşınmaz … aha dur, yazayım.

Arkadaşlar, walla billa … bak yemin ediyorum.

Üşenmeyen bir zahmet "Skyscanner" a bir girin de "İstanbul-Milano"(185 pound) biletine bakın bir de "Manchester-Milano"(85 pound) fiyatına bakın. Ayıp yahu, cidden ayıp !
Aradaki fiyat farkı ile ben ikinci bileti de alıyorum ve üzerine gene de para kalıyor.

Ve ben Milano için bilet aldığımda belki sezon başı olduğu için mi belki yoğun bir dönem olmadığı için mi aldığım biletin fiyatı ;

Manchester-Milano
Gidiş - Dönüş : 55 Pound !!!

Allah razı olsun sevgili dostumuz Tomaso Boscarol (6.Dan) Sensei evini açma nezaketini gösterdi.

Ama bileti alırken heyecanlı ve cahil olduğum için Milano'da bulunan 3 havaalanı içinde en uzakta olanı bulmayı başarmışım. Yetenek işte :)

Bir de indikten sonra pasaport kontrolünde ne oldu bak, İtalya henüz elektronik pasaport kontrol sistemine geçmemiş ki, Türkiye'deki polis memurları pasaport kontrolü yapıyorlar.

Sıra bana gelip polis memurunun önüne geçip kibar bir dille "Hello" dedim ve EU pasaportumu uzattım. Benden önce duranların hepsi 30 sn içinde geçiyordu. Alla alla , … benim işlem uzun sürüyor.
Ekrana bir şeyler yazıyor , ekrana bakıyor filan. Sonunda bana bakmadan bir şeyler  demeye başladı. Anlamıyorum, tekrarlıyor, anlamıyorum, gene tekrarlıyor, gene anlamıyorum. Yüzüme bakarak tekrarlıyor, … bende bir değişiklik olmadı gene anlamıyorum.

Sonunda dayanamadım ( sanırım 7 veya 8. cümle tekrarından sonra ) "I can not understand you" ( sizi anlamıyorum ) diyiverdim.

Polis memuru da gayet baygın bakışlarla ve soğuk bir eda ile "Sen Romanyalı değil misin? Romence konuşuyorum" demez mi ?!?!?!?!

Şimdi bakın , Romance dili bir çok Avrupa dillerinin temelini teşkil eder ve gerçekten de İtalyancaya çok benzer ve bir çok kelime zaten ortaktır.

Haliyle, suratımdaki salak ifadeyi hızlıca atıp "Anne tarafım Romanya vatandaşı ben hiç gitmedim ve dili bilmiyorum" dedim.

Polis memuru, "ne için geldi ? filan dedi, işte arkadaş ziyareti filan dedim ve hadi geç dedi.

Sağ olsun Tomaso kardeşim büyük nezaket gösterip beni havaalanından alma nezaketi gösterdi. Ama ben tabi şaşkınlığımı atamamış olacağım ki, "Ne oldu?" diye sordu, bende anlattım.
Başladı gülmeye :D
Elbette ki, yaşanan bu durum ve özellikle benim başıma da geldiği için bir yandan gülüyor bir yandan da "Sen nasıl bir adamsın" diyerek arabaya doğru yürüyoruz.

Ardından doğruca KENZAN Dojosuna ziyarete gittik.

Ama dürüst konuşmak gerekirse, yol yorgunluğu var üzerimde. Zaten 1 hafta önce Türkiye'den ağır bir hastalık ile dönmüşüm İngiltere'ye ve hala öksürüyorum. (Kendimi biraz acındırayım)

Neyse, sesimi çıkarmadım, kendi kendime "Akın, derse gir sakince kendo yap, çalışabildiğin kadar çalış, dayanabildiğin kadar dayan." diyorum.

Dojoya varıp, giyindikten sonra salona bir geçtik ki, içeride 25 kişi ve biz varız.

Şansımıza dersin ilk bölümü de o an bitmişti.

Hemen herkes gelip "Hoşgeldiniz" dedi ve dojonun hocası Sayın Luigi RIGOLIO (6.Dan) Sensei de bizimle kısa bir sohbet ederek, dersin geri kalanı hakkında bilgi verdi.
Öyle uzun uzun bir bilgi olmadı :)

"Şimdi Mawari-keiko yapacağız" !

Çok güzel bir saat geçirdik, her kez son derece kibar ve elinden gelenin en iyisini göstermeye çalıştı. Elbette bende elimden geleni yaptım, İçeri girip insanlardaki o enerji ve olumlu atmosferi görünce, yol boyunca kendi kendime söylediğim ve planladığım şeyleri unuttum mu denir? gaza mı geldim denir? bilemedim.

Dersten sonra RIGOLIO Sensei bizi bir yerlerde oturmaya davet etti. Küçük bir grup olarak ilgili mekana gittik. Gece boyunca çok güzel bir sohbet muhabbet gerçekten de uzun zamandır ihtiyacım olan o ortamı bana gene yaşattı.

İnanın dışarı çıkıp, dostlarınızla, arkadaşlarınızla veya sevdiklerinizle vakit geçirmeyi çok özledim.

Eve varmamız gece 1'i bulunca daha fazla muhabbet etmeden yattık. ( Ayrı ayrı !!! )

2 Nisan / Salı

Sabah kalktığımda Tomaso kahvesini içiyordu , adam İtalyan netice de o kahve içilecek illa.
Benim ne kahve ne de kahvaltı alışkanlığım olmadığı için zaten deli oluyor.

Neyse çıktık dışarı gezelim diye,

İtalya'yı gerçekten tarihi zenginliği yüzünden yıllarca merak ettiğim için "Nereleri görmek istersin?" sorusu gelince soğukkanlı bir cevap verdim "Ne imkanlarımız var ki?"

Eliyle uzakta bir noktayı işaret etti …. anaaaaa….. DUOMO !

DUOMO KATEDRALİ orada öyle duruyor.

Çocukluğumdan beri mimariye ve tarihe olan ilgim, her zaman bu ve benzeri yapılara karşı hayranlık duymama neden olmuştur. Sanırım fazlasıyla belli etmiş olacağım ki, Tomaso gülerek, "Tamam tamam oraya gideceğiz ama önce bir yere uğrayalım" dedi.

"Peki" :)

"Black Plague" yani "Kara Veba" dönemi ile ilgili günümüze kadar gelmiş ve o dönemi unutmamak için saklanmış ölü bedenlere ait kemiklerin sergilendiği kocaman bir odası olan bir kiliseyi ziyaret ettik.

Çok önemli bir dönem ve sonucunda Avrupa da yaşayan halkın üçte birinin hayatını kaybettiği üzücü bir zamana ait hatıralar hala sergileniyordu.

Tarihi ve antik gezim ile sizleri sıkmayacağım. Ama biraz ilginiz varsa, bence mutlaka ziyaret edin.

Akşam antrenmanı saat 19:00 de başlayacaktı. Güzel bir şehir turundan sonra evde yaklaşık bir saat dinlendik ve dojoya yola çıktık.

LAMBRATE Kendo kulübü Milano'da yer alan bir çok kulüpten biri ve gerçekten de çok güzel bir dojo ve eğer imkanınız var, ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Çok keyifli ve güzel bir çalışma sonunda suratımdaki mutluluk ifadesi sanırım fazla belirgindi ki, herkes yanıma gelip "keyifliydi sanırım" diyorlardı. Elbette keyifliydi, bir sürü insan ile tanıştım, çalıştım ve güzel şeyler öğrendim.

Dojodan çıkınca hep beraber bölgenin yerel ve bilinen barlarından birine gittik. Gene bir dolu güzel sohbet, muhabbet ve gülüşmeler.

Ardından üzüle üzüle eve dönme vakti yaklaştı.  :(


3 Nisan / Çarşamba

Bugün daha farklı bir heyecanım var.

Bugün hocamı ve onun dojosunu ilk kez ziyaret edeceğim. ( içim kıpır kıpır )

Ama önce kültür turu :)

Tomaso kardeşim  bugün beni Milano Kalesine götürüyor. Gerçekten çok büyük bir kale ve içerisinde çok büyük bir müze alanı, sanat okulu ve …. ve … evet vee… Michelangelo'nun en son çalışması olan ve bitiremeden öldüğü için yarısı yontulmuş olan "Pieta Rondanini" eseri var.

Günümüzün cidden tüm zamanı Milano kalesinde geçti. Sonradan eve geçip yarım saat kadar dinlenip, Lambrate Kendo kulübünden Luca ve Jiro'yu da alıp Brescia'ya doğru bir saatlik yolculuğa çıktık.

Yolda çok eğlendik,  Tomaso bize şoförlük yapıyor, Luca yanında co-pilot olarak görev almış, Jiro ve ben arkada geyik modunda öndekilere sataşıyoruz. Bir saat nasıl geçti açıkçası ben anlamadım.

SEI CHU DO BRESCIA

Nasıl heyecanlıyım ama , ilk defa hocamı ziyaret ediyorum ve ilk defa yıllardır merak ettiğim dojosuna gelmişim.

Öyle de şanslıyım ki, Yunsook MA sensei (6.Dan) de bir önceki gün İtalya'ya gelmişti. O da dojoda :)

Harika mı denir , Muhteşem mi denir artık onu siz seçin. Ama çok güzel bir çalışma nasıl geçti ve niye bitti anlamadım. Ben daha devam ederdim walla.

Gerçekten ne Milano'ya dönesim var, ne de ertesi gün Manchester uçağına binesim var.

Bir de çalışmanın üzerine hep beraber yemeğe gidip sohbet, muhabbet, gülüşmeler.
Yahu insan saati geri almayı, yada durdurmaya bu kadar hevesli olur mu ?!?!?!

Neyse "her güzel şeyin bir sonu vardır." diyerek ve başımızı önümüze eğerek arabamıza bindik.
Luka şöför, Jiro co-pilot, Tomaso arkada uyuyor ve ben camdan dışarı bakarak şu son üç günde yaşadıklarımı düşünüyorum.

Eve gece 02:30 civarında varıp, yastığa kafayı koyduğum an uyumuşum.


4 Nisan / Perşembe

Yatakta gözlerimi açtım ama kalkmak istemiyorum.
Saate bakıyorum ama bir formül bulsam da uçağı kaçırsam diyorum.

Neyse, götümü yataktan kaldırdım ve içeri geçtim. Tomaso "trene geç kalacaksın" diyor. Bana bak, umurumda değil ki … hıh !

Zar zor ve isteksizce sırt çantamı toparlayıp giyindim. Metro ile merkez tren istasyonuna gittik ve havaalanına giden tren için biletimi aldık.

Dürüstçe söyleyeyim ki, hiç binmek istemiyorum. Ama hayat istediğimiz gibi değil. Mecbur gidilecek.


Dostlar, benim için çok güzel bir dört günün ardından Liverpool'a eve döndüm. Yüzümde hiç silinmesini istemediğim bir tebessüm ile çok güzel deneyimler yaşadım.

Darısı hepinizin başına  :)


Tekrar görüşmek üzere






 

23 Mart 2019 Cumartesi

13th Thessaloniki Cup 2019

Merhaba Arkadaşlar,

Bugün bu satırları maalesef hasta olarak yattığım yataktan yazıyorum.

Başlıktan da anlayacağınız üzere bu yazımın konusu "13th Thessaloniki Cup" ve bir kaç parça da etkinlik sonrası Türkiye'de geçen talihsiz anılarımla ilgili.

Yolculuğum gecenin 2'sinde Liverpool'dan Manchester'a "Somali asıllı olup, Hollanda'da büyümüş olan ve şu anda İngiltere'de taksi şoförlüğü yapan" bir kişinin arabasına binerek başladı.
Dışarıda hava felaket durumda, çok sağlam bir yağmur ve fırtına var. Ancak şoförümüz için bunlar ne ki !
Bu arada uçağımın kalkış saati 06:20 !
Şoför arkadaşım muhteşem hava şartlarına rağmen 180km/h ile gitmekte ısrarcı. Yolun düz veya virajlı olmasını da çok sallamıyor. Bir de konuşkan çıktı tabi, … tabi ki!
Arada arkaya bakarak filan konuşuyor, gülüyor anlattıklarına … en sonunda beklediğim şeyi söyledi.
"35dk içinde Manchester havaalanında oluruz" …. hah !
"Uçağım 6 da kalkacak, acele etmemize gerek yok" dedim.
"No problem" dedi kendileri ve daha da hızlandı. Aferin bana :)

Bir adet orta boy valizim ve Tozando'dan alınmış seyahat için özellikle üretilmiş bir bougu çantası ile havaalanına çeşitli dua, büyü, adaklar ve ayinler eşliğinde varabildim. Ve bu kısmı şaka değil, adam arkaya bakıp bakıp bir şeyler anlatmasın diye uyuyor taklidi de yaptım.

İngiltere'de bir çok havayolu firması var, uygun fiyatlı ve diğerlerine nispeten daha iyi şartlara sahip olan firma "EasyJet".

Bizim ülkemiz bir çok konuda kendini ileride zannediyor ya, bazen buradaki yaşama ve ilginç teknolojik detaylara bakıyorum da , ……. yok yok, İngilizler teknolojiyi sanki daha verimli kullanıyor.

Bavul teslimatı için ayrılan bölge de bir çok küçük tartıları olan bilgisayarlar var.
Görevli kişi, size bir yer gösteriyor ve yakınınızda bekliyor ( olurda beceremezsen diye),
siz valizinizi tartıya koyuyorsunuz ve telefonunuzdaki uçuş kartınızı ekranda okutuyorsunuz.
makine bilgileri işliyor ve yandan bavulunuza yapıştırmak için etiket çıkarıyor.
Bu işlemden sonra bavulunuzu alıp yükleme bandına bırakıyorsunuz o kadar.

Havaalanı güvenliğinden ilk defa vücut taraması yapan kabine sokulmadan geçtim. Hatta bence ilginç olan, gördüğüm herkesi o kabine soktular. Sıra bana gelince yandan geçmemi istediler. İlginç.

Havaalanına tabi o kadar erken varınca bir çok dükkan ve restoran kapalı oluyor. Bu gibi bir sürpriz gelebilir başıma diye yanıma bir şeyler almıştım.

Restoran bölümünde uçuş bilgilerinin yazılı olduğu tabelayı ve üst kata çıkan yürüyen merdiveni de gören bir noktaya oturdum.

Bir noktadan sonra içeri giren insanların sayısında önemli bir artış, kapalı olan dükkanların çoğu da yavaş yavaş açılmaya başladı.

Manchester havaalanı gerçekten de orta İngiltere'nin en sık ve yoğun kullanımına sahip havaalanı.
Ve İngiltere ise, neredeyse her milletten insanların yaşadığı bir ülke, ki Birleşik Krallık dediğiniz zaman içinde İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda var. Bu da demek oluyor ki, kendi içinde bile farklı kültürlere ve bize göre garipliklere sahip davranışlar mevcut.

İşiniz filan olmasa aslında şöyle tam bir gün orada oturup insanları inceleyerek geçirmek isterdim. Gerçekten çok eğlenceli anlara şahit oldum.

Gelinlik giymiş ama alt tarafı neredeyse sıfır mini olan iri yarı bir İngiliz adam ve ona her yönden ıslıklar çalanlar. adamın ise tek derdi "aman götüm görünmesin daha fazla" olacak ki, altındaki minicik püsküllü parçayı aşağı çekiştirip duruyor.

Beyaz üzerine irili ufaklı siyah beneklere sahip bir takım elbise giymiş bir adamın gayet normal bir şekilde yürümesi.

Gerçekten inanılmaz şeyler vardı.

Uçağa bindikten sonrasını pek hatırlamıyorum, gözlerimi kapattım ve Selanik havaalanına yaklaştık anonsunu duyunca gözlerimi açtım.

Aman allahım, dışarısı parıl parıl, güneş nasıl ısıtıyor. Hava gerçekten şahane.
Uçak yere indikten bir süre sonra binanın yanındaydık, gerçekten de küçük bir havaalanıymış.
Bagajlarda çıkınca arkamdaki kapıdan kendimi dışarı attım ve önümde taksi duruyordu.

Taksici bey ile etkinliğin yapılacağı salonun adresini vermekte başta sıkıntı yaşıyordum ki, "met?" dedi. Laaaggnnn… evet !
10 dakikalık bir otoban ve kısa bir şehir içi güzergahından sonra yaklaşık 18 Euro'ya vardım.

Salona girince şansıma öğle arası denk geldi :) Walla şanslıyım.
Hemen türbinlerde giyinip kendimi sahaya attım. :)

2 Saatlik bir çalışma ve keikodan sonra yorgun bir vaziyette konaklama yapacağımız eve yürüdük.
Ama ben neredeyse 3 saatlik bir uyku ve yoğun bir yorgunluk içinde olduğumdan ötürü yemekten sonra akşam çalışmasına katılamadım.

Ertesi gün yani 16 Mart cumartesi sabahı çok önemli bir gün benim için aynı zamanda, çünkü bugün öğleden sonra 5.Dan sınavına gireceğim.

Ama sınavdan önce bireysel turnuvalar yapılacak, bende hakem kıyafetim üzerimde jilet gibi ortalıkta dolaşıyorum. … Ama … bir terslik var … sol böbreğimde ufak bir ağrı var.

Biraz su içtim, bir yerlere geçip oturdum, ...yok bu hafiflemedi bile. henüz içbir şey başlamamışken hocamdan izin alıp eve döndüm. Yoldayken ağrım git gide daha çok arttı. İki büklüm vaziyette bir süre tuvalette oturdum.
Sonra aklıma "Sıcak su dolu küvet" fikri geldi. Allahtan turnuvaya katılmayan ekipten bir arkadaşım evdeydi. Küveti doldurdum ve içine uzandım. İlk başlarda çok iyi gelmişti ve yaklaşık 45 dakika boyunca iyi hissetmiştim. Ağrının tamamı gitmemiş olsa da gene de hafiflemişti.
Ama bir anda cidden korkunç bir ağrı ile küvetten kendimi taş zemine attım.

Ne kadar bir süre orada yattığımı bilmiyorum ama ıslak bir vücut ile taş zeminde kaskatı yatmak ileride başıma iş açacaktı.

Arkadaşımı çağırıp ondan yardım etmesini istedim. Pasaportumu almasını ve bir taksi çağırmasını rica ettim.

Sağolsun çok kısa bir sürede geri geldi ve etkinliği yapan dostumuzun eşi de arabasıyla aşağıda bekliyormuş. Beni apar topar bir hastaneye götürdüler.

Yunanistan'daki diğer hastaneler ne durumda veya nasıl görünüyor bilmiyorum, ancak bu gittiğimiz hastane bana İstanbul'da 30 yıl önce gördüğüm hastanelere benziyordu. Şaka değil !

Sıramız gelince çok şükür İngilizce bilen bir doktorun muayenesi ile bana böbrek taşının ağrısını aratmayacak güçte 2 ağrı kesici (ironik ama durum bu) iğne yaptılar.
Ben bir yandan kıvranırken, diğer bir yandan da sınav kaçta? yetişebilecek miyim ? Sınava yetişsem de çıkabilecek gücüm olacak mı? diye saçma sapan dertlerim var. "Allah başka dert vermesin" bunun da buraya yazayım.

Ardından ultrason cihazı ile taşlara bakacağım dedi doktor, Böbrekler bilirsiniz ki vücudun arka tarafında, ben sırt üstü yatıyorum. Doktor da cihazı önden arkaya doğru tüm gücüyle sokarak böbreğime ulaşmaya çalışıyor. Zaten biraz daha uğraşsa o da olurdu.

Sonrasında İdrar tahlili istendi. Onu da nasıl yaparım derken oldu.

En son olarak ise röntgen çekildi.

İğnelerin etkileri yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı, artık bir parça daha dik durabiliyordum. Ayrıca her halde vücudumun kasılması da azalmış olacak ki acıktığımı hissetmeye başladım.

Hemen oralardan tost alındı, içecek alındı. Biz hala sonuç bekliyoruz. Sınav saati duyuruldu ve bir saat sonra başlayacakmış.

Test sonuçlarını alıp, doktora göstermemiz ve hastaneden ayrıldığımız da sınava tam olarak 25 dakika vardı.

Salona girerken fark ettim ki, bacaklarımda hiç güç yok ve tüm vücudum ağrıyor.

Hakama ve Gi önümde duruyor ama ben onları nasıl giyeceğim endişesi yaşamaya başladım. Çünkü Hakama'nın kuşakları böbreklerin oldu yerden geçiyor.

Saçma bir şekilde gevşek gevşek giyindim. Salona bir geçtim ki, o ne !

Lan herkes hastanelik olduğumu duymuş neredeyse. Gören , geçen geçmiş olsun diyor. Sınava girme diyor, eve git diyor.

Aslına bakarsanız sınava girmekteki tek amacım geçsem de, kalsam da ne eksiklerim var onları öğrenmekti.

Toplam 6 kişi 5.Dan sınavına giriyoruz. Normal sıralamada ufak bir yaş hatası yapılmış o yüzden 503 ile 504 yer değiştirmişler. Ben şahsen 505 olarak ağrılarımı jüriye belli etmeden oturma derdindeyim.

Neyse ilk grup maçlarını tamamladı ve ben ikinci grubun ilk maçı için yerimi aldım. Karşımda 504 numara ile yıllardır güzel bir dostluğum ve Türkiye'de güzel işlere imza attığımız "Kendo Camp" ekibinden Metin Onarcan arkadaşım var. Maçımız bana göre güzel geçti.
grubumuzun üçüncü üyesi Malta'dan bir başka arkadaş.

Gerçekten çok zorlandığımı itiraf ediyorum. Çünkü karşımdaki kişi "küçük Men" yapamıyor.
(şimdi diyeceksin ki, "Nasıl geçmiş 4.Dan'ı" …. ben ne bileyim)
Neyse bu maçta bir şekilde geçti ve yerime oturdum.

Ardından katalara başlanmadan ve sonuçlar da yayınlanmadan salonu boşaltmamız ve yan salona geçmemizi rica ettiler.

Biz elimize sonuçları bilmeden bokkenleri aldık ve geçtik. Sınav jürisinden "Delepiere Sensei" uzaktan bize "DO'ları çıkarın" işareti yapıyor.
Ama biz geçtik mi ki ??? Metin'e "abi , hoca DO'ları çıkarın diyor"
"Geçtik mi ki ?"
"Bilmiyorum ki!"
Hoca tekrar işaret ediyor bize masadan ısrarla. Ve bizde çıkardık tabi.
Ve sonuçlarda duvara asıldı.
da... da.... daaaaaaa…..

Kalmışız.

Kendo, hayatın farklı bir yansımasıdır.

Hayat içinde de başarılarınız olur, ama aynı zamanda başarısızlıklarınız da olur. Önemli olan tek nokta her ikisinden de gelecek için ders çıkarabilmek.

Biz bir elimizde bokkenler, diğer elimizde DO ile salondan çıktık. Arkadaşlarımız üzgün ve şaşkın. Bence sorun yok. Ben elimden geleni yaptım. Ama yeterli değilmiş diyorum. Tek derdim Hocamın söyleyeceği sözler neler olacak diye.

Sınavın bitmesini bekledik bir süre ve sonrasında ilk olarak hocam dışarı çıktı ve tabi ki soluğu yanında aldım. Bana kızacak veya eleştiride bulunacak diye beklerken çok güzel şeyler söyledi.
6 jürinin 3 oyunu aldığımızı söyledi. Sonra da diğer jürilerin sebeplerini öğrenmemi rica etti.

bir sonraki jüri üyesi Michel Guentleur Sensei, ilk izlenimim keyifsiz duruşuydu. Bana geçer oy verdiğini bildiğim halde bir şey söylemekten kaçındı.

Sonra Delepiere Sensei ile karşılaştık, ben daha bir şey  demeden çok üzgün olduğunu söyledi. Geçtiğimizden çok emin olduğu içinde DO'larımızı çıkarmamızı bu yüzden istediğini belirtti.

Sonra ise geçer oy vermeyen hocalar içeriden çıkmaya başladı, komik ama sanki aralarında böyle anlaşmışlar gibi geldi.

İlk önce Wolfs Sensei ile görüştüm, "Rei çok güzel, Kamae çok güçlü, Seme de aynı oranda çok güçlü ama MEN vuruşun diğerleri kadar kaliteli ve güçlü olmadığı için geçer oy veremedim" dedi.
Açıkçası yapılan yorumdan tatmin olmuştum. Haksız da değildi ayrıca ben bile sınavdan çıkarken aynı hisse kapılmıştım.

Sonrasında Inoue Sensei ile görüştüm, ( bunu yazmam şart, bazıları Inoue sensei için sınavda uyuyordu sanki demişti, bende saçmalamayın dedim haliyle) hoca basit olarak şöyle konuştu " Toplam 2 kişiye geçer oy verdim, çünkü herkesin sadece Shotachi kısımlarını izledim, gerisinin ne kadar güçlü olduğu önemli değil" dedi.
…… bir şey diyemiyorum, çünkü diyebilecek seviye de değilim.

En son olarak ise Arabadjiyski Sensei'ye ufak ufak yaklaştım. İçimden de bakalım şimdi ne çıkacak derken, "Keiko-Gi'nin kolları çok kısa" dedi. Yüzüne baktım …. biraz daha sessizce baktım ve tekrar "evet, keiko-gi'nin kolları kısa" dedi. Kesin yanlış duyuyorum …. "Kaeshi-Do yaparken güzel yapıyorsun ama sanki 2 hareket gibi görünüyor, tek hareket olsa daha iyi olur" dedi şimdi de, ….eeee. başka ??? ...son olarak ise "Keiko-gi'nin kolları kısaydı" dedi.
!?@!?@!%?!!
….. bende teşekkür ederek yanından uzaklaştım.
(Bilgi : aynı keiko-gi ile hem 3.Dan hem de 4.Dan sınavını geçtim)

Kafamda duyduklarımı tartarak arkadaşlarımızın yanına döndüm. Herkes neden kaldığımı merak ediyor tabi ki.

……. teknik anlamda kimse bir şey demedi. ….. ne rei için, ne kamae için, ….. ne de Seme için kimse bir şey demedi. Vuruş da yapmışım. Ben şimdi son jüriden keiko-gi'nin kolu kısa diye mi kaldım ve bunu nasıl söylerim diye düşünüyorum.

Ama mecbur söyledim.

Her şeye rağmen bu sınav tecrübesi de bana bir şeyler kattı elbette.

Akşamımızı hep beraber taverna da geçirdik, ilerleyen saatler de aramıza Belçika'dan İsmail (Bozok) arkadaşımız da katıldı. O günün başarılı isimlerindendi. 503 numara ile sınavından başarıyla çıktı. Buradan tekrar tebrik ederim :)

Sohbet, muhabbet, …… derken bir günü daha bitirdik ve evimize döndük.

17 Mart Pazar günü, bugün benim doğum günüm. Ayrıca Kendo'ya başlayalı tam 16. senemi de doldurmuş oluyorum. Şems, sende aynı şekilde !

Bugün etkinlikte takımlar müsabakası yapılacak.

4'lü bir gruptayız yani ilk iki içine girmemiz yeterli. Sıralamamızı yaparken son derece profesyonel ve üstün taktik becerilerime dayanarak yapmak istedim. ve ;

"Kim hangi sırada olmak ister?" diye sordum. ( Çok mantıklıyım )

Ekibimizin en genci ve en uzunu olan Ata ilk sahaya çıkan olmak istedi.
Ardından Feyza arkadaşımız son çıkabileceğini belirtti.
Doğukan "ikinci çıkarım." dedikten sonra güzel eşim ve ben kaldık geriye.
Ezgi üçüncü, bende dördüncü olarak çıkacaktık.

İlk maçımız İsmail arkadaşımızın da yer aldığı Karma bir takımlaydı. Maç sonucu beraberlik.
İkinci maçımız Furyo dojosuna karşıydı. Güçlü bir ekipti ve yenildik.
Son maçımızı da Atrapos Dojosuna karşı yaptık. Yanlış hatırlamıyorsam yendik. Kaza olmalı.

Maçlar öncesi her zaman söylediğim şeyleri tekrarladım. "Eğlenin, kazanmanız şart değil"

Ve gerçekten de çok güldük ve eğlendik.

Etkinlik bittiğinde ben her ne kadar büyük bir bölümüne girememiş olsam da arkadaşlarım güzel bir seminer geçirdiler.

Güzel eşim Ezgi Aşnaz , Bayanlar Bireysel Müsabakasından 2. olarak ayrıldı.
Genç Ata ise, Erkekler Bireysel Müsabakasından Figthing Spirit aldı. Ata'nın değişi ile "Fight Spiring"

Artık Türkiye'ye dönme vaktimiz geldi.

….. devam edecek !








 
   

6 Şubat 2019 Çarşamba

Kotemi çıkardım.

Merhaba Arkadaşlar,

Liverpool / Birleşik Krallık'tan selamlar hepinize.

Buraya geleli henüz 2 ay oldu. Bu süre zarfında 3 farklı dojo da pek çok farklı kendoka ile çalışma fırsatı yakaladım.

16 yıllık kendo yıllarım içerisinde Türkiye'de bazı konularda hep şanssız hissettim.
Başımız da yüksek seviyeli bir hocanın olmaması, bir baba veya abi figürü olmayışı bazı noktalarda bizleri diğer ülkelerden daha geri tuttuğunu düşündüm.

Aslında hala bu konuda kendimi şanssız hissediyorum bir açıdan.

Yani Türkiye'deki kendonun başlarında başlamış olmam aslında büyük şanstı. Çünkü 2003 yılının yaz ayında aramıza katılan "Masami Kakuta Sensei" ( o zaman 6.Dan idi, şimdi 7.Dan ) ile 3 yıl aralıksız çalışma fırsatı yakaladım. ayrıca yine neredeyse bir yıl sonra aramıza katılan "Keisei Takashima Sensei" (o zaman 5.Dan idi, şimdi 7.Dan ) ile de 5 yıl aynı dojoda çalışma fırsatını yakalayabilmiş nadir insanlardan biriyim.

Ama Kendo, hayatımızda bir maraton olarak devam ediyor.

İstediğiniz sonuca 3 veya 5 yılda ulaşma şansınız maalesef yok. Tabi "Dan sistemini" de buna göre düzenlemişler. ( Adamlar işlerini biliyor walla )

Tabi ki yolun başında hemen hemen herkesin dediği gibi ; "Dan sınavından sonra o kadar zaman beklemeye ne gerek var, ben yarın sınava girsem geçerim ki" cümlesini bir çok ama bir çok kez yerli ve yabancı kendoculardan duydum.

……….... öyle olmuyor canım !

Dan sınavları arasındaki zaman sürecini bir çok insan "beklemek" olarak dile getiriyor ve buna inanıyor. "HAYIR" , tam olarak bu sürecin adı "minimum süre içerisindeki çalışma miktarı" olarak düşünebiliriz.

İster haftada bir gün çalışın , ister haftada yedi gün çalışın.

Buraya geldiğimden beri haftada yalnızca 1 gün keiko yapabiliyorum. Biliyorum, kulağa kötü geliyor. Ve haklısınız başlarda bende kendimi çok kötü hissettim. Çevrede salon aradım, alternatif gün oluşturmaya çalıştım.

Sonra değerli bir dostumla konuştum, ona düşündüklerimi anlattım. İlk cümlesi "Yeni bir dojo kurarsan oraya gelir ve seni döverim" oldu. Sağolsun, olurda dojo açarsam her türlü desteğini vermek için geleceğini söylemesi gerçekten büyük bir incelikti.  (aptala yatmak bazen durumu daha az ölümcül gösteriyor)

Ancak, daha sonra "Haftada bir gün keiko, çok şanslısın" dedi. hmmm… Neden ?
Belki de kendisi çok yoruluyor sürekli derslere gitmekten, dinlenmek istiyor olabilir,  diye düşündüm.

Ancak bugün özellikle daha çok fark ettim ki, hafta bir gün "o" keikoya gitmek. Zihninizi ve tüm bedeninizi daha çok konsantre olmaya zorluyormuş.

Bugün keiko'da çok yoruldum. Gerçekten kolay kolay yorulan biri olmadığım halde bunu söylemekten utanmıyorum ama yoruldum.

Bir ara elimden "kotemi" çıkardım, elim titriyordu ve saf saf elime bakıyordum. Nasıl yahu ???
Gerçekten istemsiz bir şekilde elim titriyordu.

Liverpool Kendo kulübünde benim dışımda 3 tane daha 4.Dan ve bazılarının sınav tarihleri bir hayli yakın. Haliyle karşı karşıya geldiğimizde gerçekten son derece kaliteli keiko yapabiliyoruz.
Ve ders sonunda insanların yanıma gelip içtenlikle teşekkür etmeleri beni çok mutlu ediyor.

Ne kendimi, ne de ülkemde öğrendiğim kendo'yu hor görmesinler diye sanırım çok fazla kastığımı bile düşünüyorum.

İşin diğer bir boyutu ise, biz gerçekten Türkiye'de çok ama çok fazla teknik öğreniyor veya biliyoruz.

İki farklı konuya özellikle değinmek istiyorum.

Birincisi, gerçekten Türkiye'de dojolarımız da bizler daha dikkatli çalışıyoruz.
Neden mi ?
Kendi kulübümden örnek vermek gerekirse ve anlattığım dersleri düşününce, gerçekten de çok fazla detay ve çok fazla emek harcadığımı anladım.

"daha çok seme yapın", "Daha çok kiai yapın", "..... tekniğini yaparken şurasına dikkat edin" … gibi gibi bir çok şeyi açıklıyor ve üzerine düşüyormuşum.

Burada 3 dojo gezdim (biliyorum 3 dojo görmek tüm ülkeyi değerlendirmek demek değil) ve derslerin temposu yüksek olmasına rağmen, öyle bizdeki gibi çir çok teknik çalışılmıyor ve tane tane de anlatılmıyor.

Ve tüm bunları düşününce burada başlayan birinin "ikkyu" olma sürecini de duyunca "vay … arkadaş..." dedim. Ben diyeyim 2 sene , siz 3.
Ama  süreç beraberinde farklı bir kaliteyi de beraberinde getiriyor, burada gördüğüm ikkyu, bizde nidan sınavına rahat rahat girebilir. Bu konuda da çok ciddiyim.

Sınav konusu açılmışken hemen ikinci konuya geçeyim.

Türkiye'de bir çok kulüp eğitmeni (bende buna dahilim) öğrencilerimize kendo'yu anlatırken aşamalarından bahsederiz. Basit bir dil ile söylemek gerekirse ;
"arkadaş, önce 6.kyu olarak bu kapıdan giriyorsun, amacın 1.kyu oluyor, sonra 1.dan ve gerisi geliyor zaten" diye kaba bir özet veriyoruz.
Ama ilk "Dan" itibari ile tabi anlatımda ufak ayrıntılar devreye giriyor.
ilk üç DAN'ı bir set olarak düşün, temel bilgileri öğrendiğin, hocanı sorgu sual olmadan izlediğin bir dönem.
Dört ve Beşinci DAN ise ayrı bir set, kendo'yu ciddiye aldığını, artık mental ve gelenek bilgilerini kattığın bir dönem.
Altı ve Yedici DAN bir başka set, "hoca" olmak ve bunun kademlerini anlayıp geliştirme safhası (sanırım … hiç bir fikrim yok henüz).
Sekizinci DAN'a hiç bulaşmıyorum bile !

Ne zaman bir DAN sınavına girsem ve başarılı olarak eve dönsem, bir sonraki ilk dersimde ……… hmm.. bi saniye... genelde ilk derste saçmalıyorum. Ama … ama ikinci derste kesin olarak bir sonraki adıma hazırlanmak için bilinçli geliyorum.

Bu ne demek ? Bu şu demek, "for example"
2.Dan sınavını geçtin, sonraki adım ne? "3.Dan", o zaman oturup nelere dikkat etmem gerekiyor, neleri çalışmam gerekiyor diye bir liste yapıyor ve sırayla ihtiyacım olan şeyleri çalışıyorum.

Ancak burada gördüm ki, bu bilgi öyle pek paylaşılan bir şey değil.

Arkadaşın biri girdiği 4.Dan sınavdan bir kaç kez kalmış. Olabilir tabi ki... bu dünyanın sonu değil. Çalışır ve yardım edersek kendisine bir gün mutlaka geçecektir.
Ama dojoda gördüm ki, pekte sınavında göstermesi gereken konuları uygulamıyor.
Meraktan ağzını arayıp özellikle nelere çalıştığını sordum.
Hemen arka arkaya bir şeyler anlattı ve kendisini kibar bir dille durdurdum. Çünkü hiç bir şey anlamadım arkadaş. "Liverpool Aksanı" diye bir şey var... illet bir şey walla.
Ve sağolsun ben durdurunca anladı durumu ve BBC İngilizcesine geçiş yapıp tekrar daha sakin anlatmaya başladı.
Sonuç....…. kesinlikle hiç bir fikri yok. Cidden yok.

Ama neden yok ? şu anda ilk kafamdaki soru açıkçası bu ve buna cevap arayacağım.

Biz gerçekten belki de Türkiye'de fazla özverili davranıyoruz.

Öğrencinin kendi kendine soru sormasına sanırım pek fırsat vermiyoruz.
"Ne aşamadayım?"
"Ne eksiğim var?"
"Ne katmalıyım kendime?"
"Nelere dikkat etmeliyim?"

Sanırım eğitmen olunca, beraberinde başarısız olma korkusu da doğal olarak geliyor.

Bir kez daha kafanızı şişirdim, kusura bakmayın.


Görüşmek üzere



 
 

2024 Edinburgh Kendo Seminar - Sakın Kaçırmayın !!!

Merhaba Arkadaşlar, Bilen veya araştıran arkadaşlarımızın severek takip ettiği çok keyifli bir kaç blog'tan biri olan '' Kenshi ...