19 Temmuz 2014 Cumartesi

INTERNATIONAL KENDO SEMINAR “SOFIA” 2014



Merhaba Arkadaşlar,

Yol yorgunuyum biraz ama size geçen hafta katıldığım güzel bir seminerden bahsetmek istiyorum.

İlk defa düzenlenen bu seminerin adı "International Kendo Seminar SOFIA".

Ülkemize bu kadar yakın olmasına ve gerçekten fiyat anlamında çok uygun olmasına rağmen ülkemizden katılımın az olması biraz üzücü oldu diye düşünüyorum. Kaldı ki, Seminere katılan ve yöneten hocaların seviyeleri ve konumları düşünülünce daha da şaşırtıcı oluyor.

Size önce biraz seminer hakkında en genel bilgileri vereyim.



Sensei'ler ;

Eiji SUENO, 8H ( Japonya )
Terry HOLT, 7R ( İngiltere )
Ryutaro KAMEMOTO, 7K ( Austurya )
Mikio KASHIWAGI, 7K ( Sırbistan )
Yoshinobu KUROGI, 7R ( Belçika )
Akemi KANEDA, 7R ( Hollanda )
Emiko YOSHIKAWA, 6R ( İngiltere )
Alexandar ARABADJIYSKI, 6R ( Bulgaristan )

Gördüğünüz üzere yukarıdaki liste gerçekten çok kaliteli ve güzel. Dünyanın ilk kadın 7.Dan'ı da ahaa resimde görülmektedir.( en azından ben böyle biliyorum )
Şimdi de 4+1 gün bu seminerin programını görelim.

Ben ve Metin Onarcan ( Boğaziçi Kendo Kulübü ) en solda çalışıyoruz bi şekilde  :)

Aşağıdaki programın ilk günü seminer dahilinde değildi. Ev sahibi ülke olan Bulgaristan Başkanı çalışmayı yönetti. Ancak geriye kalan tüm çalışmaları Sueno Sensei Yönetti. Süperdi !!! .... cidden !

Program ;
Çarşamba
18:00-20:00 Keiko

Perşembe
10:00-12:00 Keiko
16:00-18:00 Keiko
18:30-20:00 Keiko

Cuma
09:00-11:00 Keiko

Cumartesi
10:00-12:00 Keiko
16:00-18:00 Keiko
18:30-20:00 Keiko

Pazar
09:00-11:00 Keiko
11:30- .......  Dan Sınavı



Seminer gerçekten başarılıydı. Ayrıca bu kalitedeki bir seminer için herşey çok ucuzdu da !
Seminer için tüm günlere katıldığımızdan sadece 45€ ödeme yaptık. Eğer tek bir gün katılsaydık 15€ ödeyecektik.

Aynı şekilde konaklamada gerçekten ucuzdu, yalnızca oda fiyatı 10€ idi. Ve odaların 3 kişilik olduğunu düşünürseniz. ... bi düşünün hızlıca... yaaa ...

Yolculuk

Yolculuğumuz 8 Temmuz 23:00 itibari ile Otogar'dan başladı. Daha önceki seyahatimizdeki ( Selanik/ Yunanistan ) gibi otobüsümüzün orta konforda olmasını beklemiştim. Ancak ortanın biraz altındaydı bu sefer.

Neyse bir şekilde çıktık seferimize, herkes bir uyuma pozisyonunda kendinden geçmiş olarak ya oturuyor yada uyumaya gayret gösteriyor. Çünkü araç içindeki "koltuk arkası ekranlar" çalışmamakta ! ... Bilseydim kitap alırdım. ( höh .. kitap almak için gereken bahanem beni de utandırdı şimdi )

Bir kaç saat sonra ilginç bir kendini tekrarlayan bir ses duyulmaya başlandı. Şoför bey amca da duymuş olacak ki, TEM otoyolunun gişelerinden çıkar çıkmaz aracı sağa çekip kontrol etmek için araçtan indi, biz de inişini izledik. hatta rahat izleyemiyordum, rahat rahat izleyebileyim diye koltuğumda doğruldum. Sonra kafamı iyice cama doğru uzattım, zira koridor tarafındayım görmem zor oluyordu. ( bu kadar gereksiz bilgiyi sırf seni deli etmek için yazdım Ertunç! )

Sesin kaynağını çok uzun sürmeden keşfettiler .... Lastik patlamış !

( Temsili Resim .... Sanırım ) 

Hemen bir şekilde aracın çalışanları kolları sıvayıp lastik ile ilgili yapılması gerekenleri yapmaya başladı ve yolculara dönerek "други превозни средства, идващи от зад"  dediler. Bizde hemen konuyu anlamış gibi yaparak kafa salladık. "ok , ok" filan dedik.

5-10 dakika sonra anladık ki adam bize "Diğer araç arkadan geliyor" demiş. Ancak gelen araçta fazla yer olmayışından dolayı bizi bu arabaya almadılar, üzüldük.

Bu arada bizi neden  bu arabaya almadılar onuda hızlıca açıklayayım; Biz küçük bir kafilenin daha büyük bir parçası olarak 5 kişi olarak yola çıktık. Aslında 6 olacaktık bu otobüs yolculuğunda ama aksilik, kısmetsizlik, kader ve uzaylıların cilvesi ile 1 kişi gelemedi. Haliyle 5 kişiyiz.

Bir sonraki araç aşağı yukarı 10-15 dakika sonra geldi, bu sefer bize bu araca geçin diye güzel bir haber verdiler. Neden mi güzel ? araba şahane ... bir tarafında ikili koltuklar diğer tarafında tekli koltuklar olan , ayak boşlukları yayla gibi, koltuk arkası ekranlarında yok yok, süper rahat bir araç çünkü ( artık birileri gidip bu araçtan alır artık )

Ama gevşemeye pek zamanımız olmadı , çünkü Türk sınır kapısına , "Kapıkule"ye gelmiştik. Bizde sistem biraz farklı ve bence daha anlaşılır. şöyle ki, .. anlatıyorum bi dinle ; Türk Polis memuru bey, araca biniyor. Sonra sırası ile en baştan sona doğru tüm yolculardan bizzat pasaportları topluyor. Elbette ki bu arada şüpheli bulduğu kişileri de incelemiş ve sorgulamış oluyor. Diğer bir faydası da sormak istediğiniz bir şey varsa rahat rahat sorabiliyorsunuz. Çünkü bu bölümde çalışan memurlar son derece sakin ve güler yüzlü , hatta şaka bile kaldırabiliyor. ( sıkıyorsa diğer ülke sınır polislerine bi deneyin ).

İşlemlerimiz hızlıca bitince, "Duty Free" adı verilen baştan çıkarıcı mağazaların olduğu bölüme aldı araç bizi. Off... hakikaten bazen ne kadar kazıklandığımızı bu mağazalara girmeden anlayamıyoruz. Neyse en sıradan ve tamamen ihtiyaç ( çikolata, çokonata, çukulata, çikilota ve azıcık alkol ) malzemelerimizi alıp hızlıca çıktık.

Bulgaristan sınır kapısına geldiğimizde otobüsümüzün muavini , pasaportlarımızı topladı ve ilgili yetkililere verdi ve bizleri aracın dışına aldılar. pasaportlar kontrolden geçerken bizileri gözleri ile süzen polis memuru dışında , otobüsün içindeki her bir çöpü bile mıncıklayan , yetmezmiş gibi bagajları da tek tek yoklayan bir memur vardı. Saatlerimiz tam 05:00 iken aracımıza binip tekrar Sofia için yola çıkabildik. Artık uyuma vakti geldi.


Saat : 09:10  SOFIA

Laaannn ... vardık sonunda, şaka gibi.

Bizi karşılamaya çok sevdiğimiz iki arkadaşımız geldi, Boryana ve Valya  :)

Biran önce dinlenebilme ve valizlerden kurtulma amacı ile otelimize doğru yola çıktık. Yolda giderken Valya bize bir önceki günün hava olayına dair çektiği videoyu izlettiriyor. Bizim gelişimizden tam bir gün önce yumurta büyüklüğünde çok sağlam dolu yağmış Sofia'ya. Bunun neticesinde 1 kişi ölmüş ve bir kişinin de ya kolu yada bacağı kırılmış. Maddi hasarları anlatmaya imkan yok inanın. Arabaların kaportaları fena halde çökmüş durumda. Her yerde ağaçların kırılmış olan dalları var. Temizleme işlemi 3 gün boyunca sürdü.

Otele vardığımızda pek hoş olmayan bir konu çıktı karşımıza, bir gün önceki dolu yağmuru nedeniyle hasar alan odaların bakımı ve temizliği yapılmakta ve bu yüzden 14:00 den önce bize oda veremeyeceklerini söylediler. ( hüzün )

Hemen eşyalarımızı bir odaya koyduk ve yiyecek bir şeyler bulma umudu , ardından da "leva" almak için dövizci aramaya koyulduk.

Bilgi : Bulgaristan'da Euro ve Leva aynı anda kullanılmaktadır. Ancak Euro'ya geçim süreci tam oturmadığından , cebinizde Leva bulundurmak kesinlikle şart. Kur sabit durumda o yüzden panik yapmaya gerek yok.

Şehir merkezinde hoş bir mekan bulduk, adı "Raffy". Biraz dinlenip, yemek için siparişlerimizi verdik.

 Bugünkü Kendo çalışması akşam 18:00 ile 20:00 arasında , o yüzden odalarımıza yerleşmek ve biraz dinlenmek için otelimize döndük yavaşça.

Otel ile Spor salonu çok uzak değil , ancak ilk gün hem yol yorgunluğu hemde bougularımızın ve shinailerimizin ağırlığından ötürü yürümek yerine otobüse binmeye karar verdik.



Yukarıdaki resimden de göreceğiniz üzere yarım saatlik bire yürüme, normal koşma süresi ile 20 dakika, herhangi bir köpek kovalarsa 10 dakika ya salona varabilirsiniz.


1.Gün Çalışması ;

"Triaditsa Sports Hall" ne çok büyük ne de çok küçük bir salon, biraz eski ama gene de fazlasıyla iş görür bir durumda.

Tüm hocalar henüz gelmemiş, Seminerin baş hocası olan Eiji SUENO Sensei ise gelmiş :)
Bu ilk gün seminerin bir parçası değil. Bu yüzden standart bir çalışma oldu. Çalışmayı ise, Bulgaristan Kendo Federasyonu Başkanı olan Alexandar ARABADJIYSKI, 6R yönetti.

Çalışmadan sonra tüm eşyalarımızı salon binası içerisinde büyükçe bir odaya bırakabileceğimizi söylediler.
Sonrasında ise yavaş yavaş otelimize yürümeye başladık. Hepimiz artık dinlenmeyi hak etmişti.


2.Gün Çalışması ;

Sabah kafilemize 2 yeni üye daha eklenmişti. Ankara'dan gelen arkadaşlarımız da bizlerle birlikte seminer ve dan sınavı için buradaydılar.

10:00 ... Bugün seminerin açılış günüydü. Bulgaristan'daki bir çok Kendocu ile birlikte, Bizler gibi Türkiye'den gelen ve Rusya, Sırbistan, Avusturya, İngiltere, Romanya ve Çek Cumhuriyeti'nden de katılımcılar salondaydı.

Seminer ... hmm.. sanırım en doğru açıklama ile "sıfırdan başladı". En temel bilgiler ; selamlama, shinai tutuşu, bougu giyimi, çıkarması ... vs.

Bence bu anlamda çok güzel ve hatırlatıcı bir başlangıç oldu. Öğlen saatine doğru seminerin ilk bölümü bitmiş oldu. Artık yemek vakti gelmişti. "Hayattan bezdirdiğimiz" rehberimiz Valya "Nerede yemek istersiniz?" diye sordu. Açıkcası bizde büyüklük gösterip "Sen bizi nereye götürürsen orada" diyerek iyice delirttik.  :)

Bu sefer ki yemeğimize birazcık kalabalık gidiyoruz. Yeni dostlarımız İngiltere'den Mr.Norse , Bulgaristan'dan Mr.Obretenov ve Mss.Koleva   :)


Çok özür dileyerek itiraf etmeliyim ki, yemek yediğimiz restoranın adını hatırlamıyorum hiç, ama mekan işletmecesi bey, bence tek başına çok başarılı bir şekilde ortamı ayakta tutup idare edebiliyordu. Sanırım Sofia'daki en seri işletmelerden birine gitmiştik. Gayet güzel bir yemek ve hoş sohbetlerimizden sonra , iyice dinlendiğimize kanaat getirip yavaşça  kalkmaya karar verdik.

Spor salonuna giderken çok güzel ve büyük bir parktan geçiyorduk. Açıkcası yemek esnasında "tatlı" fikrini ne kadar kendim ortaya atmış dahi olsam o an nedense canım antrenmandan önce dondurma yemek istemedi. Amaaa... biri ... evet evet biri, sanırım hepimiz adına o dondurmayı yedi.

( Arkadaki dondurmacı kızımız bile şaşkın durumda )

Sabahki çalışmanın ardından nemli giysileri giymek birazcık sevimsiz. Yedek keiko-gi getirmiş olsam da onu sonraki günler için kenarda tutuyorum. Günün Kendo ile geçen geri kalan kısmında da temel teknikler üzerine çalışmaya devam ettik. Salon çok kalabalık değil ama bir şekilde gene de sığışamıyoruz. Toplasanız 45-50 kişi ya var ya yok. var mı ? acaba yok mu ?  Havanın sıcaklığı da çalışmaya olan dikkatimizi az da olsa etkiliyor. Ayrıca 4 saatlik bir antrenmana oranla o kadar çok durup hocamızı dinledik ki, bir yerden sonra hem ayaklarımız hemde belimiz ağrımaya başladı. Emin olun 4 saat kendo'yu full çalışsaydık bu kadar yorulmazdık bence.

Netice de bu günü de bir şekilde bitirdik.2 gün geçmişti ve daha hiç "gi-keiko" yapmamıştık. İnsan ne düşüneceğini bilemiyor doğrusu.  Ayak ve bel ağrılarımızdan dolayı bu akşam çok yürümeyeceğimiz bir yere gidebilmenin hayali vardı öncelikle. Rehberimiz Valya bize dönerek "Bulgar arkadaşlar parkın girişindeki mekanda oturmayı ve birlikte takılmayı öneriyorlar, ne dersiniz?" dediğinde  açıkcası yakın mesafenin cazibesi ile hepimiz "Tamam" dedik. Valya hemen ardından uyarısını da yaptı "Mekan diğer yerlere oranla biraz pahalı ama ! " hmmm... doğrusu bu konuda tam olarak ne demeliyim bilemiyorum ancak "pahalı" kelimesi ile "ayak ağrısı" o an karşılaştırılsa , ki ben öyle yaptım. "Ayak ağrısı" sağlam bir farkla kazanır. Bu yüzden gayet serin kanlı bir şekilde "amaaannn.... bir şey olmaaazzz , gidelim oraya" diyerek yola koyulduk.

( Mekanın adı "IVY" , hatırladım ya hemen yazayım dedim )

Güzel bir yemek, neşeli sohbetler, bol gülüşmeler ... ee... peki ya şimdi ?
Tabi ki otele yürüyeceğiz bee  :(

Arkadaşlar kaçarı yok. O otele yürünecek. Şimdi burayı okuyanlar "manyakmısınız binin taksi'ye diyorsunuz" ama o kadar kolay değil o iş. Çünkü mesafe "yakın" olduğundan ( elbetteki onlara göre ) taksicilerin bizi alma olasılığı yok. Haliyle ister seve seve , ister ağlaya ağlaya otele varmanın tek yolu yürümek.


3.Gün Çalışması ve Şehir Turu ; 

Bir gün önceki çalışmanın sonunda seminere katılanlara "yarın sabahki çalışma 09:00 da olacaktır" dediklerinden ötürü, sabah hepimizin suratı ya muşmula gibi, yada bende olduğu gibi bir göz kapalı , diğeri yarı açık bir şekilde kalkarak otobüs durağına yürümemizle başladı.

İçimizden bir kişi diğerlerinin aklından geçeni söyleme görevini üstlenerek "sabah sabah kendo mu olur yahu ?" diyerek uykusunu yeterince alamadığına dair işaretler veriyordu. Sanki normal çalışma daha geç bir saatte olacakmış gibi bir muamele var , alt tarafı 1 saat kadar öne aldılar. Bununda sebebi seminere katılan hocaları öğleden sonradan itibaren tüm gün gezdirecek olmalarından kaynaklanıyor. Benim için sıkıntı yok, nasılsa aynı şekilde tüm gün bize kalacak , kafamıza göre takılır dinleniriz.

2 saatlik güzel bir çalışmadan sonra, eşyalarımızı salondaki küçük odaya bırakarak kapı önündeki toplanma alanına doğru birbirimiz beklemek için ilerledik. Bugün biz ve bizim gibi Bulgaristan dışından gelen tüm misafirlere , hocalara yapılan gezi programı gibi bir program yapıldığından bahsettiler. En büyük grup biz olduğumuzdan birazda bize göre hareket ediyorlar doğrusu.

Kendi adıma erken bir saatte buna katılamayacağımı söyleyerek bensiz tura devam etmelerini rica ettim. Ancak bu şekilde düşünen yalnızca ben olmadığım çok hızlı bir şekilde ortaya çıktı. Başta bizi gezdirecek olan ekip olmak üzere , hemen hemen herkes yorgun durumda. Bu nedenle gezi programının saatini 4 saat ileri alarak akşam 17:00 gibi başlamaya karar verildi. En azından otele giderek biraz uyuma ve dinlenme şansımız var.  :)

Arkadaşlar, Sofia gerçekten de ilginç bir şehir. Kendi adıma "ben burada yaşarım" diyebiliyorum ancak bir yandan da " yok yahu, kendimi kandırıyorum" da diyebiliyorum.

Bir kere kesinlikle bir Avrupa şehri kültürü hakim. Gerek trafik gerek yayaların tutum ve davranışları şahane. Keşke ülkemin güzel insanları da aynı şekilde duyarlılık gösterse diyorsunuz.

Ancak şehir çok eski, tarih anlamında ve yapılaşma anlamında söyledim bunu. Belki ben İstanbul'da yaşadığım için bana garip geldi. İstanbul sürekli değişebilen, kendini canlı ve yeni tutmaya çabalayan bir şehir, ancak Sofia bu konuda bir hayli geriden geliyor.

"Bu çok mu kötü? " diye sorabilirsiniz tabi, hmm.. aslında olumlu bir açıdan yaklaşırsanız şehrin bu zamanki haline , kesinlikle yaşanır. Çünkü bir sürü yeşil alan korunmakta ve insanlarda temiz tutmakta. Hiç bir yerde "yeşil alan var laannn... hadi mangal yapalım" karakterli insana denk gelmedik. Parklar ve sokaklar çok temiz. Şehrin toplam kayıtlı nufüsü 2 milyon olarak söyleniyor. Ama görünen kesinlikle daha az. Kaldırımlar da kimseye çarpma korkusu olmadan rahat rahat ve yavaş yavaş yürüyebiliyorsunuz. Her yerde güzel ve büyük ağaçlar mevcut. ( İstanbul'da göremediğimiz şeyler, bünye kaldırmıyor )

( Bu alan ağaçsız tek yer sanırım )

Tarihsel ve mimari anlamda ise şehir bir hayli zengin. Bizans döneminden tutunda , Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinden kalma bir çok yapı halen korunmakta.

Bunu anlatmam gerek kesinlikle, yukarıdaki resimde görülen cadde sağlı sollu devlet kurumlarına ait binalarla çevrili, soldan ilerlediğinizde de "Hükumet Binasını" görebiliyorsunuz. Biz binayı henüz görmemiş ama yaklaştığımızda bir sürü gürültü gelmeye başladı. Yanımızdaki arkadaşlara dönerek " bu sesler nedir ?" diye sorduğumuzda , umursamaz bir tavırla "protestocular, her zaman burada protestocular vardır" diye bir cevap aldık. İstanbul'da yaşadığımızdan olası bir hükumet protestosu olduğunda neler olabileceğini bilen insanlar olduğumuz için biraz tedirgin olduk ama bu tedirginlik acayip kısa sürdü.

Çünkü bahsi geçen protesto aynen şu şekildeydi ; Yanında 3-4 kişi olan bir kişi elindeki megafon ile Hükumet Binasının merdivenlerinden kendisini destekleyen veya dinlemek için duran yaklaşık 40-50 kişiye sakince konuşma yapıyor. ...... olay bu yani !

Peki bu memleketin polisleri nerede o anda ? hemen söyleyim, öyle panzermiş, TOMA'mış, Çevik Kuvvet filan yok. farklı farklı mekanlarda ( ki bu mekanlar protesto yerine yaklaşık en az 100 mt uzaklıkta ) ikişerli veya üçerli  polis gruplarından ben 4 tane sayabildim. Onlarda kendi aralarında oturmuş sohbet filan ediyorlar yani.  :)

( ahaa.. Başbakanları burada yaşıyor )

Ne yazık ki, hayalini kurduğumuz dinlenme safhasını pek yaşayamadık. O kadar çok yer gezdik ki, buradan hangisini nasıl ve ne şekilde anlatabilirim inanın bilmiyorum. Ama her şeye rağmen gezmesi keyifliydi.

( Metronun içinde tarihi kalıntılar özenle sergileniyor, çok güzel )


4.Gün Çalışması ;

Bugün  çalışma öncekiler gibi başladı. Önce ısındık, ardından suburilerimizi yaptık. Sonrasında ise, "men"lerimizi giyerek partnerlerimizle eşleşmek için ayağı kalktık. Ancak Sueno Sensei bizi bir araya toplayarak sırası ile "shodan sınavına kimler girecek?" , "nidan sınavına kimler girecek?" , "sandan sınavına kimler girecek?" ve son olarak "yondan sınavına kimler girecek?" diye sordu. Sonra bizlere ( ben yondan sınavına el kaldırdım ) kendi gruplarımız içinde eşleşmemizi istedi.




Topu topu 6 kişi "yondan sınavına" girecekti. Benim o sabah ki çalışmada partnerim olarak Romanya'dan bir bayan olmuştu. Çok ilginç ve sinir bozucu bir başlangıç yaşadığımızı itiraf edeceğim ama buradan neler olduğunu yazmayacağım.

( Etkinliğe katılan Türk ekibinin bir kısmı )

Bir şekilde sabah çalışmasını partnerimle sağ salim bir şekilde bitirebildik. Öğlen yemeği için salona yakın ve park girişindeki "IVY" isimli restorana gitmeye karar kıldık. Hava bir hayli değişken Bulgaristan'da, bu yüzden üstü kapalı olan bölüme geçerek yemeklerimizi söyledik. Zaten bir saate varmadan yağmur kendini gösterdi.

Çalışmanın ikinci bölümünde önce "Kendo Kata" çalışması yaptık. Sueno Sensei, katalar ile ilgili tüm detayları tek tek anlattı. Bokken nasıl taşınır? Kodachi nereye konur? nereye konmaz? ...vs gibi. bu çalışma göz açıp kapayana kadar bitti ve iki saat bir şekilde geçmiş oldu. Çok fazla bir ara vermeden çalışmanın diğer bölümü için hazırlanmamız söylendi. Bu sefer daha bir seri pratik yapma fırsatını yakaladık. Artık şans mı demeli yoksa şanssızlık mı ? bilemiyorum ancak, tam da Sueno Sensei'nin tam önünde çalışıyoruz. Merak etmeyin bu sefer partnerimi değiştirdim. Kafam rahat yani.  

Dersin son bir saatinde tüm hocalar giyindi , tam kendi kendime "Sueno Sensei ile nasıl çalışacağım bu kalabalıkta?" diye düşünürken, Sensei ufak bir duyuru yaptı "Yondan sınavına girecekler ve bunların haricindeki diğer sandan ve üstü öğrenciler benim sırama girsin sadece" ..... bir insan bu kadar mı şanslı olur ?!?!?

( Ben ve Sueno Sensei ) 

Haliyle hocanın sırası önemli bir ölçüde kısa oldu demek isterdim ama o kadar da kısa değildi. Ama önlere yakın bir noktada kendime yer bulabildim.  :)  Kendisi ile uzun uzun çalışabilmeyi isterdim, ancak sıradaki herkese eşit süre tanıdı. Toplasanız en fazla üç dakikadan fazla tutmadı. Ama olsun, buna da şükür.  :)
Daha sonra sırası ile diğer hocaların sırasına girdim. Bir hayli keyifli ve bir o kadar da yorucu geçti.

Neyse ki bu çalışmada bir şekilde bitti. Ve Seminer resmi olarak sona ermiş oldu. Geriye sadece pazar günkü sabah çalışması ve dan sınavı kalıyor.

5.Gün Çalışması ve Dan Sınavı ;

Çok düzgün bir kahvaltı edebildiğimi söyleyemem. Herkes de biraz gerginlik hissediliyor. Sanırım bende gerginlikten ötürü pek bir şey yiyemedim. Neyse çaktırmıyorum. Otelimizden çıkıp yavaş yavaş otobüs durağına doğru yürüyoruz.

Kendi kendime "Bu günü bir adam gibi atlatsak ve dinlensek" diye aklımdan söyleniyorum. Diğer yandan bugün kendi sınavım dışında öğrencilerimden bir tanesi daha "Dan Sınavına" gireceği için ayrı bir heyecanlı ve gururluyum.  :)  

Salonda herkes eşyalarını düzeltme, toparlama çabası içerisinde. Bende iki gündür normal shinai kullanıyorum, normalde kullandığım "carbon" shinai ile sınava girmeyeceğim. Bu shinai elimde çok hafif kalıyor, elimde yokmuş gibi nerdeyse.

Sensei dünkü gibi gruplara ayrılmamızı ve kendi seviyemizde partnerlerle eşleşmemizi söylüyor. Kaderin bir cilvesi olsa gerek gene hocanın tam önünde duruyoruz. Neyse ki olumsuz bir şey yapmıyoruz, sınav öncesi moral bozukluğu olmasını hiç istemiyorum. Hocanın talimatları ile gayet seri ve hızlı bir şekilde , hatta yoğun denecek şekilde iki saat çalıştık. Açıkcası sınav öncesinde iyi oldu diyebiliriz, biraz açıldı vücudumuz, ama sonrasında oturup bekleme safhasını hiç sevmiyorum. :/

Görevli arkadaşlar, sırası ile sınava girecek olan kişilerin isimlerini okuyorlar. İsmin okunduğunda görevli masasına gidiyorsun. Masum masum bakıyorsun, onlarda senin "Tare"nin iki yanına sınav numaranı yapıştırıyorlar. Benim numaram "401C" , hadi hayırlı olsun.   :D

Herkes numarasını aldıktan sonra , numara ve gruplarına göre sıraya sokularak yere oturduk. Sondan ikinci grubuz. Önümüzde tam on grup var. Önce shodan sınavı , en son olarakta yondan sınavı yapılacak.

Sınava giren herkes ikişer maç yapıyor, bu maç kısmını geçebilenler sonrasında "kendo kata" gösterecekler.

( Dan Sınavı Sonuçları )

Maç bölümünü hızlı geçeyim, ben sınavımı geçemedim. Ancak geçen seneki Yunanistan denememe oranla bu sınavdan tatmin olarak ayrıldım. Artık hem kendim hemde sınav hakkında daha çok şey biliyorum. Öğrencim ne yaptı ?  .... Geçti elbette ki !   :D

( Minik Shodan Kemal Tuğrul Yeşilbek )

Hem benim için , hemde kulübüm için güzel bilgiler elde ettiğim bir seminer oldu. Kulübüm yeni bir Yudansha kazandı. Bizlerde yeni dostlar kazandık.

(SoShinKai ve Sueno Sensei )

Organizasyon ekibi gerçekten düzgün çalıştı. Bana göre her şey yolunda gitti. Buradan bir kez daha emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Sınavların ardından, jurimizde bulunan hocalarla görüşebilme şansını yakaladık. Güzel yorumlar ve önemli tavsiyeler alabildik. Sonrasında ise yavaş yavaş eşyalarımızı toplamak için yerimize geri döndük. Eşyalarımızı arkadaşımızın aracına yerleştirip , birşeyler yiyip içmek için şehir merkezinde bir restorasyona gittik. Keyifli bir yemek ve stresten arınmış bedenlerle olduğumuz yere çöktük.  :)  Sonrasında biraz dinlenebildiğimize kanaat getirip hızlıca hediyelik eşya ve benzeri şeyler almak adına mağaza mağaza dolaşmaya çıktık. Bulgaristan'a özgü bir şeyler almak istiyorsanız. Alabileceğiniz şeyler inanılmaz derecede sınırlı. Ya gül'den yapılmış kozmetik ürünleri alacaksınız, yada "Rakia" denilen bir içki alacaksınız.

"Rakia" , isminden de anlaşılacağı üzere "Rakı" türevi bir içki. Ama bana göre sadece isimsel bir benzerlik var. Onun dışında bir benzerlik bulamadım. Çok soğuk olarak servis edilmesi konusunda ciddi bir öneri var, yani bir süre buzlukta tutmanız gerekiyor. Sonrasında kadeh olarak bildiğiniz "kırmızı şarap" kadehi kullanılıyor. İçine su kesinlikle konulmuyor , ancak bir veya iki tane buz küp atmanızı tavsiye ediyorlar. Diğer bir ilginç nokta ise bunu yanında "Ayran" ile tüketmenizi de özellikle belirtiyorlar. Hatta gittiğimiz bir restoranda aynen bu şekilde ikram edildi. Şarap kadehinde buzlu ve yanında ayran ile yani !!!

Bende "Elime mi yapılşır yahu?" diyerek iki şişe "Rakia" aldım. Biri üzümlü diğeri ise erikli !
Sonrasında yavaşça otelimize dönmek üzere yola çıktık, sabahtan odalarımızı boşaltmış ve eşyalarımız bir arkadaşımızın odasına bırakmıştık. Odaya gidip onları toparlamamız gerek, otobüsümüz akşam 23:00'de.

Otelimize vardığımızda seminerdeki tüm hocalar otelin restoran bölümünde oturup sohbet ediyorlar. Bizleri de görünce yanlarına davet ettiler.  :)  Yola çıkmadan önce güzelce sohbet etme imkanımız oldu.

Her ne kadar otobüs terminali otele yakın olsa da , geç kalabilmemiz söz konusu olmuştu. Hocalarla hızlıca vedalaşarak yola çıktık. Garip ama gerçek, biz yola çıkarken bizi uğurlamak için kapıya çıkan bile vardı.  :)

23:00 itibari ile Sofia'dan otobüsümüz kalktı. Tam olarak dokuz saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul'da gözümüzü açtık.

İlginç olan , yaklaşık 5 gün boyunca ve yoğun program eşiliğinde Sofia'da vakit geçirdik. Ama geriye dönüp baktığımda hepsi birer hayaldi gibi geliyor. Ne çabuk geçti anlamadım.

Umarım seneye gene bu güzel semineri organize ederler ve biz de bir kez daha katılırız.



Vakit ayırıp okuduğunuz için çok .... Teşekkür ederim.


2024 Edinburgh Kendo Seminar - Sakın Kaçırmayın !!!

Merhaba Arkadaşlar, Bilen veya araştıran arkadaşlarımızın severek takip ettiği çok keyifli bir kaç blog'tan biri olan '' Kenshi ...