Uzuuuun bir süredir hayalini kurduğum yolculuğa geçen haftasonu çıkabildim.
En son 21 sene önce geldiğim Brüksel şimdi gene önemli bir etkinlik için bana kollarını açtı.
İkinci kes “Rokudan” sınavına girmek için yollara düştüm.
Gene bir sürü talihsizlik de peşimden geldi.
ADEPS Spor kompleksi çok uzun yıllardır iki büyük etkinliği ev sahipliği yapmaktadır. İlki Goodwill Seminer (eski adı ile Nakakura Cup) , diğeri ise EKF Hakemlik Semineridir.
En son anım 2004 yılında katıldığım Nakakura Cup & Seminerinden beri hiç gitmek için imkanım olmadı. Çok keyifli ve güzel anılarım omuştu. Elbette ki o zamanlar 21 yıl daha gençtim ve arkadaşlarımla Kendo yapmak için birlikteydim. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki :)
Her neyse, Ekim ayındaki ilk ''Rokudan'' denemesinden sonra garip ama gerçek Kendo'm kötü anlamda etkilendi. Sınavdan önceki özgüvenim tamamen yok olmuştu. Antrenmanlarda dojo arkadaşlarım eskisi gibi olmadığımı , bir problemim olduğunu söyleyip duruyorlardı.
Sınav psikolojisi veya stresi aynı zaman da sınavın bir parçasıdır. Rakipinizle olduğu kadar kendi içgüdüleriniz ve stresinizle de mücadele etmek zorundasınızdır.
Doğrusu bu sefer sınav için biraz daha az stresliydim. İsviçre gibi aşırı pahalı bir yere gitmediğimden olsa gerek, maddi konulara bu sefer hiç kafam takılmadı.
Perşembe akşamı eve geldiğimde son hazırlıklarımı yaparak valizimi kapattım. Tek bir valizle gitmenin muhteşem keyfini yaşıyordum. Çünkü, Shinai'lerimi bir kaç hafta öncesinden Belçika'da bulunan bir dostuma kargolamıştım. Böylelikle yolculuk esnasında kaybolular mı? Kırılırlar mı? gibi endişelere hiç kapılmadım.
Sabah beni evden alıp tren istasyonuna görtürecek olan taksi de ayarlanmıştı.
Ama... bu saatten sonra ne olabilirdi ki?
Akşam yatağımıza yattıktan çok kısa bir süre tüm vücudum zangır zangır titremeye ve soğuk terler dökmeye başladım. Eşim de ben de ne olduğunu anlayamıyorduk. Sanırım yarım saat kırk dakika sonra titremeler kesildi. Bir yandan hastaneye mi gitsek , diğer bir yandan da geçici bir problem olabileceği üzerine konuşuyorduk. Belki de yediğim bir şey dokunmuştu diyerek kendimi avutuyordum.
Sabah saat 6 civarında alarmım çaldığında adam akıllı hiç uyuyamamıştım. Ayağa kalkınca tüm oda etrafımda dönüyordu. Ama bir yandan da giyinmem gerekiyordu.
Bir ara kafamı kaldırıp ''Ben ne yapıyorum?'' dedim. Belki de bu bir işaretti ve hiç yola çıkmamalıydım. Fikrimi eşime söylediğimde , eşim bunun sadece benim kararım olması gerektiğini söyledi. İşte tam olarak zaman dilimi içerisindeyken taksiciden mesaj geldi, ''yoldayım'' !
Godan sınavım öncesinde de çok hastalanmış ve 3 günlük ağır bir seminerin ardından sınavımı gayet başarılı bir şekilde geçmiştim. Belki bu sefer de aynı kader beni bekliyordu diye düşünerekten taksiye bindim.
Sakin bir tren yolculuğunun ardından Manchester Hava Limanına gelmiştim, burada kulüpten bir başka arkadaşımla buluşarak yolculuğumuza başlayacağız. Kendisi uzun yıllardır Godan seviyesi için bir çok deneme de bulunmuş ancak hem kişisel hem de bazı dış etkenler yüzünden sınavını bir türlü geçemiyordu. Açıkcası benimle birlikte farklı bir ülkede sınav deneyimi yaşaması onun adına olumlu olabilir diye düşünmüştüm. O da fikrimi hem mantıklı hem de eğlenceli bir gezi olabilir inancıyla kabul etti.
Yaklaşık olarak bir buçuk saatlik bir uçak yolculuğunun ardından Brüksel'e iniş yaptık. Tam aklımdan ''acaba başka birileri ile de karşılaşır mıyız?'' diye geçerken arkamdan tanıdık sesler duydum.
Ma Sensei ve Tomaso Sensei arkamda bavul bekliyorlar. Hemen koşarak ikisine de sarıldım. Sonradan gördüm ki, ekipleri gördüğümden de fazlaymış. Bir yanda Zago sensei duruyor diğer yandan ise diğer italyan arkadaşlarım. Çok güzel bir duygu gerçekten, sevdiklerinizi bu kadar kısa süre de görmek gerçekten mutlu ediyor insanı.
Onların bavul işlemleri bizimkine oranla çok çabuk çözüldü ve gittiler. Bizim bavullarımız da bir kaç dakika sonra çıkınca biz de ufaktan çıkışa doğru ilerlemek için yöneldiğimiz de bu sefer de Türkiye'den tanıdık bir sima ile karşılaştık. İstanbul Kendo Kulübünün kurucusu ve Türk kendosu için uzun seneler büyük emekler veren İmre Sipahi ! Kendisi de benim gibi Rokudan sınavı için gelmişti. Bir başka tanıdık yüzü görmek gene güzel olmuştu.
Hava limanından Spor kompleksine en hızlı yol ne diye konuşmuştuk ve kesinlike taksinin en mantıklı yol olduğuna karar vermiştik, bu sebeple dışarı da taksi sırasına yöneldik. Bir süre bekledikten sonra taksimiz gelmişti.
Çok hoş bir İran'lı hanımefendi bizi aracına almıştı. Yol boyunca Türk yemekleri üzerine uzun bir sohbet gerçekleştirdik.... hahaha. Ama dürüst olmak gerekirse iyi bir Türk restoranına gitmeyi iple çekiyordum. Şansıma yol arkadaşımda benim kadar heyacanlıydı. Türk mutfağını sevdiğini ve mutlaka gitmemiz gerektiği konusunda hemfikirdi.
Belçika yolculuğumuzdan önce Türk restoranları ile ilgili küçük bir araştırma yapmıştım. O yüzden belirlediğim 2-3 restorandan birine gidecektik. Taksici hanımefendi de benim listemden iki ismi de onaylayınca sayım ikiye düşmüştü.
ADEPS, 21 yıl önce nasıl bıraktıysam gene öyle karşımda duruyordu. İlginç bir şekilde heyecanlandım. İçeri girdiğimizde resepsiyon masasının çevresi bir miktar kalabalıktı ama gene de hızlı ilerliyordu. Oda için anahtarlarımızı alıp yavaşça eşyalarımızı odaya bırakmak ve biraz dinlenmek için yürümeye başladık, ancak her köşeden bir başka tanıdık yüz beliriyordu. Her ne kadar hasta olsam da her tanıdık yüzü gördükçe kendimi daha iyi hissediyordum.
Odamız son derece büyük ve ferah görünüyordu, netice de toplam da 8 kişi için tasarlanmış. 4 ranza ve 4 sandalye ayrıca 2 masa vardı. En güzeli ise, odanın kendisine ait banyo ve tuvaletinin oluşuydu. Eskiden banyo tuvaletler tüm kat ile ortaktı.
Odamızı bizim dışında 6 adet Almanya'dan gelen kafile paylaştık.Son derece keyifli ve eğlenceliydi. Harika sohbetlerimiz oldu. Kesinlikle en keyifli oda arkadaşlarımızdı. Odanın içerisindeki en düşük seviyeli iki Kendocunun ben ve arkadaşımın olması da son derece ilginçti.
Akşam için program belliydi ve herkes serbest çalışma için birbirine sözler veriyordu. Ama nedense bende o enerji hiç yoktu. Aşağıya inip biraz serbest çalışmayı izledim ve sonra da sekiz civarında odama dönüp yorganımı üzerime çekip uyudum. Ertesi sabah sekiz buçuk gibi gözlerimi açtım. Çok uzun zamandır hiç bu kadar uzun uyumamıştım. Kendimi çok daha iyi hissediyordum ama gene de tüm vücudumda bir ağrı vardı.
Kahvaltımızı yapıp aşağıya indik, sanırım on dakika kadar Hakemlik seminerini izledik.
Herkes aşağıda üşüyordu ... hahahaha.... Hem bir seminere katılıp bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsun , diğer yandan da soğuk ile mücadele ediyorsun. Bence seminere konsantre olmak zor olmuştur.
Biz ne yaptık peki? ... Brüksel şehir merkezine gidip gezip tozduk. Hava her ne kadar açık ve güneşli de olsa kesinlikle İngiltere'den soğuktu.
Bol bol gezip fotograflar çektim, Avrupa'nın güzel tarafı sanırım şehirlerinin eskimiyor oluşu. Her şey aynı hatırladığım gibiydi, elbette ki bazı mağazalar isimlerini değiştirmişler ama büyük bir çoğunluğu aynıydı.
İyice gezip yorulduktan sonra artık yemek yemenin vakti gelmişti. ''Hanedan'' isimli küçük bir Türk restoranına gittik. Son derece mütevazi ve sıcak bir ortamdı. Çalışanları da aynı şekilde bizimle gayet güzel ilgilendiler.
İlginçtir ama uzun zamandır hiç bu kadar büyük Pide yememiştim. Çok aç olmama rağmen yarısını ancak yiyebildim, diğer yarısını da akşam yemeği için yanıma aldım. Kesinlikle çok mantıklı bir hareket olmuştu.
Arkadaşım ''Ben acılı yemeyi severim, acılı ne önerirsin'' dedi ve Adana Kebap yemek istedi sonunda. Ama yarısına geldiğinde ne burnunu tutabiliyordu ne de nefes alabiliyordu ... hahahahaha... ama helal olsun, hepsini de bitirdi.
Ardından spor kompleksine dönüp çalışmadan önce biraz dinlenelim dedik. Kendimi çok daha iyi hissediyordum doğrusu. Ertesi günü sınavım vardı ve endişelerim biraz daha azalmıştı.
Akşam çalışması son derece keyifli geçti, İsviçre'de tanıştığım bir kaç yeni arkadaşım beni görüp sınavımdan önce yardım teklifinde bulundular. Cidden çok mutlu oldum. Hem hatırlanmak hem de yardım etmeyi teklif etmeleri son derece kibar ve düşünceli bir davranıştı.
Çok güzel yorumlar aldım ve keyifle odaya döndüm.
Akşam Hakemlik seminerinin veda yemeği vardı, teknik olarak dışarıdan katılanlara açık olmamakla birlikte , yemeğin yapıldığı alan herkese açıktı ... hahahaha... ben ve arkadaşım bir saat kadar geç aşağı inerek yemekteki arkadaşlarımıza katıldık. Çok güzel bir akşam geçirdiğimi itiraf edeceğim.
Odaya sanırım gece yarısından biraz önce döndük ve tabi ki hemen uyuduk.
Pazar, Büyük gün !
Sabahleyin biraz erken uyandım ama yataktan da hiç çıkmakta istemedim. Zaten üzerimde hissetmek istemediğim o heyecan başlamaya ve kendini iyice belli etmeye başlamıştı. Odamızdaki Alman kafile tüm eşyalarını toplayarak spor salonuna doğru ayrıldılar. Koskoca oda sadece bizimdi.
Cep telefonundan ''Dr House'' açtım ve sakin sakin kahvaltımı ettim. Herhalde iki bölüm izledim ki, oda arkadaşım gidip sınav numaralarımızı alalım dedi. hmm.... haklıydı. Bir önceki gün zaten bazıları sınav numaralarını almıştı.
Hadi bakalım, toplam sayıyı düşününce ilk yarı içerisinde kalıyorum. Yani halen genç sayılırım hahahahahahaha..... Bu arada sadece Rokudan sınavına katılan kişi sayısı 78!
Nanadan'a katılan ise 37 ! Belki merak eden olur diye onu da yazayım dedim. :)
Yukarı çıkıp yavaş ama çok yavaş bir şekilde üzerimi değiştirdim. Tüm eşyalarımı kontrol ettim, numaramı Zekken'ime yapıştırdım. Kısa bir dua edip eşyalarımı alıp tekrar aşağıya indim.
Sınava girecekler için ufak bir salonu ısınma alanı olarak ayırmışlardı. Önce oraya gittim ve benim gibi sınava girecek olan bir kaç kişi ile hafif bir ter attım. Kaslarımın açıldığına iyice emin olunca da Sınavın yapılacağı ana salona doğru gittim.
Tam vaktinde gitmişim, herkesi sıraya koyuyorlardı. Ben 8. grubun en sonuncu üyesi olarak yerime geçtim. En sonda oturmak çok kötü bir şey walla. Herkes arkanızdan geçiyor ve eşyalarınıza çarpıyorlar. Deli oldum walla, zaten sınav stresi var üzerimde, birilerine sataşayım diye aranıyorum hahahahahha.
Neyse kısa bir açıklama yaparak sınavın ne şekilde ilerleyeceğini açıkladılar ve hızlıca da sınava başladık. İlk üç veya dört maçtan sonra herkes birbirine bakmaya başladı. ''Erken mi bitti?'' , ''Süre ne kadar?'' , ''Maçlar kaç dakika demişlerdi?'' ... gibi fısıltılar dolaşıyordu.
Evet arkadaşlar, maç süreleri neredeyse İsviçre'deki sürenin yarısı kadardı. İsviçre'de sınavlara standart olarak bir dakika demişlerdi. Ama şimdi ortalama 3 vuruş yapınca maçlar bitiyordu, eğer biraz şanslıysanız ve jürinin sizden bir beklentisi varsa dördüncü bir vuruşa izin veriyorlardı.
Ben herhalde tüm gün buradayız diye düşünürken yaklaşık kırk dakika sonra sahaya çıkmıştım. Hangi arada iki maç yaptım? ne yaptım? diye düşünemeden de tekrar sırama geri döndüm hahaha.... kusura bakmayın gülüyorum ama cidden çok komikti.
Belki de gerçekten böyle olması gerekiyordu ama herkes şok şok şok !
78 kişinin sınavı bittiğinde herkeste aniden bir gerginlik baş gösterdi. Sonuçların açıklanması her halde uzun sürecektir diye konuşulurken, benim keskin gözlerim listenin asılacağı yere doğru gittiğini gördü.
Sanırım dört veya beş defa listeye baktım, çünkü 620 ile 640 arasında kocaman bir boşluk vardı ve o aradaki numaraları nereye yazmışlar diye arıyordum. Tabi ki de bulamadım.
Rokudan sınavını ikinci kez denemiştim ve ikinci kez başarılı olamamıştım. Sonuç, henüz o seviyede kendo yapamıyormuşum.
Hem üzüldüm hem de ilginç bir şekilde rahattım. Üzüntüm , dürüst olamak gerekirse tamamen ekonomik sebeplerden kaynaklıydı. Bir başka sınav denemesi için gene bir sürü para harcamam gerekecekti.
Rahattım, çünkü gerçekten de elimden geleni yaptığıma inanıyordum ve basitçe söylemek gerekirse daha yolum olduğunu gördüm. Tartışmaya veya oturup ağlamaya sebep bir durum yoktu. Dojoya dönüp daha çok çalışmalıyım. Ama önce jüriden sınavımla ilgili yorumlarını almak istiyordum, neye çalışmam gerektiğini bilmem gerekiyordu.
Ama beni en çok üzen nokta, sınava benimle birlikte giren diğer arkadaşlarımın yüzlerindeki ifadelerdi. Bir çoğu sınavdan önce ''Kalsam da önemli değil, tekrar denerim'' diyordu, ancak şimdi yüzlerinde ciddi bir mutsuzluk ve hüzün vardı. Kimisi başını eğip uzaklaştı, kimisi söylene söylene bir hata olmuş olmalı diyerek sonuca inanmak istemedi. Elbette ki bende üzülmüştüm ama geriye dönüş yok ki, her şey geçip gitti zaten.
Bu arada Nanadan sınavı başlamıştı, jüri ile konuşmak için daha bir süre daha beklememiz gerekiyordu.
Her neyse artık kısa keseyim.
Tüm sınavlar bittiğinde kapının önünde duruyordum. Japon heyet ve bir avrupalı jüresi hiç beklemeden salonu terk ettiler. Kimseye dönüp tek bir kelime söylemediler. Peki !
Geriye jüriden iki kişi kalmıştı, bari onlardan ne alabilirim diye yanlarına gittim. İlki sınava giren Jodan Kendocular dışında kimseyi hatırlayamadığını söyleyerek özür diledi.
Ne diyebilirsin ki, 115 tane adamı izlemek ve hiç not almadıysan hatırlamaya çalışmasını beklemek zaten saçma olurdu.
Ardından diğer jüri üyesine ilerledim. Beni görür görmez tanıdı, ve numaramı sordu.
Kağıdında sadece tek bir kelime yazıyordu. Bana dönüş ''bu çok basit'' dedi. hmm.....
''Vuruştan önce tereddüt ettin'' dedi, ben gözlerimi yavru bir kedinin gözleri gibi kocam açıp suratına bakarken buldum kendimi , nasıl yani?
''Kamaen çok güzel ve güçlüydü, güzel Seme ve Kime gösterdin, her şey çok iyiydi ama ilk vuruşundan hemen önce bir anlığına tereddüt ettin.'' dedi. ''Sadece bu yüzden kaldın, eminim bir sonraki sefere kadar bunu da düzeltebilirsin diye inanıyorum'' dedi.
Gülümsedim ve teşekkür ettim.
İşte o an anladım ki, tüm sınavlar neden kısa tutulmuştu, çünkü sadece ilk vuruşa bakmışlardı. Ve benim tereddüt gibi görünen vuruşumu yanlış anlamışlardı, ben kendimce Men'e seme Debana Kote yapmayı planlamıştım. Sonradan kendimi izlediğimde ne demek istediğini anladım ama hiçte plandığım gibi görünmüyordu. Daha çok çalışmalıyım.
İlginç bir şekilde sınavdan sonra kendimi iyi hissettim. Belki de rahatlamış.
Bir sonraki sınavım daha iyi geçecek diye düşünüyorum. Kısmet diyelim.
Sınavları izlemek isteseniz aşağıdaki linkten seyredebilirsiniz.
Saygılarımla